top of page
KÖTÜ KALPLİ
HOROZ
Amaç ve ilkeler üzerine...
Rev.12
İthaf
Yeryüzündeki kötülüklerden rahatsızlık duyan ve -etik değerlerden aldığı edeple- insanlığından utanan herkese...
Önsöz
Yürüdüm, yürüdüm,
Eylül rüzgarlarında,
Yeşil yaprakların gelişime hüzünlenip
Sararıp omzuma düştüğü karanlık vadi diyarında,
Evet, güneşin tam da doğduğu o uğursuz saatlerde,
Buldum, sonuncuyu.
On ikinciyi…
Sevimsiz maskesine şaşkın bakışlar atarken biz,
Kendine has üsten bir bakış ve kibirli bir sırıtışla
“Gelenin kendinden utandığı yere hoş geldiniz” dedi.
Anlamıştım işte o zaman,
Hiç kimse gibiydi, değerleri bile değersiz olan.
Hem de sevilen gibi konuşup aynı anda nefret eden
Baktım, baktım
“Aslında karanlık ruhlar kümesinde
Kibrinden başka bir şeye sahip olmayana, sana,
Selam olsun, ey tombul horoz” dedim.
“Ey, değersizliği kendi çukuru olan!
Amacı var olmak için yok etmek olana, bana,
Var kılmak için var olmak isteyenlerin sözü ulaşamaz” dedi yüzüme bile bakmadan.
Baktım gülümsedim.
Baktı gülümsedi.
KÖTÜ KALPLİ HOROZ
BEN EN ÇOK CAN DÜŞMANINA SEVGİ, MERHAMET DUYANIM!
"Ey yaptıklarıyla kendini ve geleceğini gagalayan! Fark etmedin mi yoksa bir değere yaslanmayan güçlerin yitirdikleri, kendi varlıkları olduğunu?"
İşte böyle dedi E1, kendinden emin bir duruşla.
Horoz birden ayağa kalktı, sanki aklına gelen bir şeyi etrafta arıyormuş gibi bakındı sağa sola.
Söylenenler hoşuna gitmediğinde, yerinden kıvranarak kalkardı. Bunu böyle bilirdi.
Rahatsız edeni, kasıtlı rahatsız etmek olan bu yabani hareketler, genelde rüzgar olurdu konuşana. Uçurup kapı önüne konduran. Ama E1 yerinden kımıldamadan sadece gülümsedi.
Karşıdakinin konuşma zevkini bozmasına izin vermeyecekti. Derin bir nefes aldı ve kararlılıkla oturduğu yerden söylenmeye devam etti:
"Boşuna arama olmayanı, asıl yüzünden daha çirkin bir maske bulamazsın" dedi tahrik edici alaylı bir ifadeyle.
Kendisi de bu sözlerle birden ayağa kalktı, çekinen ve gitmek isteyen biri gibi değil.
Kızgın bir öğle gibi bakarak konuşmaya devam etti E1: "Kimi akıllılar gördüm: İçlerindeki gözükmesin diye suyu bulandıran, derinleri gizlensin diye maskeyle yüzünü örten. Tıpkı senin gibi"
"Ey maskelerin ardına gizlenen! Oysaki çoktandır biliyorum ben seni. Erozyona uğramış değerler içinde kurnaz bir alayla oturduğunu, olup biten her iyiyi kıskandığını ve sonu gelmez içsel mutsuzluğunla başkalarına karabasan olup çöktüğünü" dedi, küçümsemeyen ama kınayan bir ses tonuyla.
Hain bir kahkaha attı önce tombul horoz, masaya elleriyle dayanıp kalktığı yere usulca tekrar oturdu. Nefes nefeseydi.
İki kolunu göbeğini üstünde birleştirip arkasına yaslandı. Kaçamak bakışlarla karşısındakini süzdü. Neyi, ne kadar bildiğini merak etti, alt dudağını hafifçe ısırarak bakındı.
Farklı geleni öğrenmek ve zaman kazanmak istercesine "Süslü konuşmalarınla beni aldatamazsın. Git bunları, yanlışı yanlışlayamayanlara anlat" diye gürledi tombul horoz, sahte gülüşünden eksik etmediği takma dişleriyle gurur duyarak.
Geleni soğukkanlılıkla karşıladı E1. “Her kulağa konuşan bir ağız değilim" dedi gözlerini kırparak ve ekledi.
“Sadece hala yeni bir şeyler dinleyip anlamak isteyen yüreklere konuşanım. İşte onlara şöyle seslenirim:
Ey işitilmemişleri işitmek isteyenler! Akıl, vicdan ve irade tarafından desteklenemeyen adaletin, sadece güçlüler için geçerli olduğu bu sevimsiz yer ve zamanda, ölçülü olmanın hoyrat bir hadsizlik, kendini beğenmenin yüce bir özgüven, iyi niyetin saflık hatta düpedüz enayilik olarak nitelendirilmesinden niye rahatsız değilsiniz.” dedi E1.
“Yeter! diyerek elini masaya vurdu horoz. Tombul suratı kıpkırmızı olmuştu.
Bunun üzerine ikisi arasında kısa bir sessizlik oldu. Horozun soluk alıp verişi düzeldi, sonunda sakinleşti.
Artık hırıltılı nefes sesi gelmez olduğunda gülerek dedi ki ona E1: “Öfkeleniyorsun, sultan horoz: demek ki haklıyım, söylediklerimle senin hakkında!
"Hayır, öfkeli değilim" dedi tombul horoz, pencereden yorgun bakışlarla uzakları seyrederek.
Derin bir iç çekişten sonra konuşmaya başladı, gür bir sesle: "Söylediklerine bakarsak suçüstü yakalandım. Hayır yanılıyorsun, bu seni mutlu edendir sadece."
Beklediği tepkiyi alamamış olacak ki uğursuz bakışlarla konuşmaya devam etti: "Benim bildiğim şu: insanlara bir şey vermek iyi değildir, bu onları uyuşturur. Ümitle isteyecekleri bir şey olsun diye, almaktır onlara iyi gelen" dedi horoz, yüzü sertleşmişti.
Parmağıyla karşıdakini göstererek ve dik dik bakarak sordu: "Acısı olmayan, sevinmeyi bilmeyen değil midir?
“Ey yıldızsız gece,” dedi E1 iç çekerek ve doğruldu, “bana mı soruyorsun bunu? Hem de zenginliğin vermek, fakirliğin almak olduğunu bile bile..."
Başıyla karşıdakini işaret ederek "Sana söylüyorum bunu!" diye homurdandı horoz. "Evet, yaşamın yanlışlığı mutluluğu aramaktır diye vaaz eden sen değil misin? Elbette, sana soruyorum. Kime soracağım?" dedi horoz gözlerini kısıp haydut haydut bakarak.
Mırıldanarak önce soruyu tekrarladı E1 : "Sevinçleri hakkıyla bilenler, gerçek acıları yaşayanlar mıdır?" ve ardından şu yanıtı verdi:
"Hayır, sağduyu yuvalanmış bir akıl ve bu aklın dayanak bulduğu erdemler yoksa, aşırılık veya eksiklikle eylemde orta yolu bulamamışlar -işte senin gibi- ortaya böyle konuşurlar".
Bulutsuz bir gülümsemeyle baktı horoz. Kuru bir öksürükle boğazını temizledi, sonra yutkunup konuşmaya başladı:
"Hayır, bugünlerde böylesi konuşmalar doğru değil artık. Eskilerin ağzıyla söylüyorsun. Ama yine de bilirim : doğrulara tahammülsüzlüğün değil, olmayan erdemlere duyduğun özlemdir, seninkisi."
"Pek yabancı değilim bu dudak bükmelere. Ama en akıllınızı bile namına değer bulamadım burada" dedi E1 pis bir gülümsemeyle ve devam etti: "Benim büyüklüğüm, ittiren ve çekiştiren kalabalıklar arasında, el yordamıyla kendimi aramamdır" diye konuştu.
Ardından muzip bir gülümsemeyle iki kaşını kaldırıp indirdi. Sende kendini tanıt, hadi sıra sende diyen.
Ellerini iki yana açıp karşısındakine yönelerek yüksek sesle bağırdı horoz: "Gördüğün her şey benim başarım, bu yetmeyen mi?"
Ey doğruyu yanlışlarda bulan soğuk bakış! Kazanımlar bile sunsa, ben değerlere yaslanmayan tikel başarıları dikkate almayanlardanım" dedi E1 diklenerek.
"O zaman sen anlat bakalım, başarı nedir dedi?' horoz, kendinden emin bir şekilde hata ve eksiklik bulacağına inanarak:
"İlke sahipleri, bildikleri ve ulaşmak istedikleri ideali, erişilmesi gereken hedef yapanlardır.
Hani, övgü ve sövgüyü bir sinek kovalar gibi tiksintiyle uzaklaştıranlar ve bir sevgilinin gözüne bakar gibi başkalarını iyiliğe davet etmeyi alışkanlık haline getirenler.." dedi E1 ve devam etti.
"İşte bunlar, olumlu-olumsuz tüm yönlerinin farkında olur ve ilkelerin referansıyla olumsuz yönlerini düzeltmeye başlarlar. Başarılı insanlar diye ben bunu böyle söylerim" dedi başıyla tasdik ederek.
"Yaa, bu anlattıklarının gerçek dünyada bir karşılığı yok" dedi tombul horoz göbeğini kaşıyarak. "Bir somut örnek vererek anlat, mesela adalet değeri, ilke ve erdem ilişkisini de anlayalım, Hadi bakalım" dedi horoz cüretkar bir meydan okumayla.
E1 "Pekala" diyerek doğruldu ve heyecanla konuşmaya başladı:
"Kendi için güzel, doğru ve iyi olanın, aynı durumdaki herkes için olmasını isteyendir, adil olan, bende.
Adaleti ilke olarak benimsemiş, bunu tüm yaşamı boyunca davranışlarına aksettirmiş ve tutarlı bir şekilde çevresine bunu eylemlerle göstermiş kişidir erdemli olan, bende.
Hani, soyut adalet değerinin, erdem olarak vücut bulup somut varlığa dönüştüğü…
İlkeye gelirsek, değerlerden beslenen ilkeler olmazsa, kurallı bir yaşam ve özgürlük arasında bir denge nasıl kurabilir ve hakları ve özgürlüğü teminat altına alabiliriz?
Hem ilkesiz kişilerden her türlü kötülüğü bekleyenim ben. Neden mi? Keyfi uygulamalar ve çifte standartların her türlüsüyle, hak sahibi, hakkına ulaşmasın ister dururlar da ondan. İşte sorularının yanıtları, ben bunları böyle bilirim” dedi E1 gururla.
“Ha, ha, ha! Bir bak etrafına! Anlaşılamadığın için yalnızlığın ayazında titreyerek, tek başına oturan sen değil misin? Övünüp böbürlendiğin erdemlerin bile cezalandırıp terk etti seni" diye haykırdı horoz, heybetli bir sesle.
E1 önce başını arkaya atarak kahkaha attı. Sonra aniden ciddileşti, kurbanını izleyen yırtıcı hayvan bakışları ile konuşmaya başladı:
"Belli ki bilgelik hazinelerine el uzatacak kadar zengin değilsin. Ama yine de konuşayım, umulur ki kuşları doyuran kırıntılar sende açlık uyandırır" dedi ve sağ işaret parmağını havaya kaldırarak devam etti:
"Ey düştüğü çukuru kümes bilen! Kendine hoş gelenleri seçip dinlemek isteyen kulaklarına bir şeyler fısıldamak istiyorum, şimdi iyi dinle beni: İlkelerden beslenmeyen hiçbir eylem, seni zengin etse bile değerli değildir. Ben bunu öğütlerim, hiç değilse kendine adil olanlara"
Her zaman takındığı bilgiçlikle kollarını kavuşturmuştu göğsünde horoz. Rahatsız eden bir sakinlikle devam etti : "Evet! ben her yaptığımla gerçekten Adil olanım"
E1 gözlerini büyütüp horoza baktı ve gelene şaşırdı. Başını iki yana sallayarak ona şöyle söyledi: "Ey büyüklenen düşkün! Bilmez misin : gerçekten adil olan kişi, bunu hiçbir zaman söyleyemez kendine ve etrafına. Sadece şüphe duymayan bir kesinlikle ideali yapar durur, hiç seslendiremeden".
Horozun söylenenleri düşünmesini fırsat bilip konuşmasına devam etti:
"Hem değerli olan eylemleri ara sıra yapanları beğendiğimi kim söyledi sana? Erdemliyi, değerli olandan ayıran ideali tutarlılıkla ve sürekli yapmasıdır. Yaptığını bile bilmeden..."
"Yeter artık!" diye bağırdı tombul horoz, "Çoktandır tiksindiriyor beni konuşman! Değerlerdeki ısrarların, okyanusa doğru uçan ilkeli ama aptal serçe yapan, seni bende. Ama yine de bu beni çok öfkelendirmez, senin değersiz masalına inananlar kadar." dedi hışımla.
İşte bu sırada öyle bir şey oldu ki, E1'in birden yüreği buruldu. "Kıskançlık ateşi, sevgisizlikte tutuşur, sen hiç sevilmemişsin ki.." dedi ve E2 olup üzüldü.
Çünkü bilirdi, aklın rehberini bulamaması ve bu yüzden ruhun etkinleşememesi, kişinin yoksun olduğu sevgi kadar büyük olurdu.
"Üşüten güneşe ant olsun, ben seni seven tek yüreğim" dedi E2 ve buruk bir ses tonuyla devam etti:
"Ey sevgisiz büyüyen mutluluk hırsızı! Çaldıklarınla oyalanmadır yaptığın ama elde edemediğin sevginin acısını gizlemene yetmeyen. Ben böyle söylerim" dedi E2 ve karşıdakine söz hakkı vermeyen bir kararlılıkla devam etti:
"İşte, dostum, her şeyi alıp yok eden kara haramisin sen diğerleri için: çünkü değersizdir vermeden aldığını yutan. Bu yüzden hepsi nefret eder senden, en severmiş gibi gözükmeye can atanları bile.
Ey sevgisiz su kuşu! Ama ben en çok can düşmanına sevgi, merhamet duyanım. Sevgisizlikle sevgili olanlar beni en çok düşündüren ve en çok öğreten olduğu için. Evet, benim merhamet pınarımdan dökülen tüm sevgi ırmaklarım en çok onlara akar" dedi ve gözünden damlayanlar belli olmasın diye elleri cebinde ıslık çalarak oradan uzaklaştı E2.
DEĞERLERİN YANSIMALARI
Alçakgönüllülük;
Hiçbir şey bilmediğini bilenin
Aynı zamanda istemeden
Büyük olması
Değil midir?
Ego;
Kendi kendini
Kendindeki büyük sandıkları için sevenlerin,
O çok sevdikleri ile kendilerini
Aslında küçük düşürdükleri
Değil midir?
Kıskançlık;
Olgunlaşmamış bir sevgi
Çekememezlik ise
Olgunlaşmış bir sevgisizlik
Değil midir?
Kendini sevmesinden bile kibirlenen
Kibir,
Bir başkası tarafından sevilmeyi bile
Küçümseyen
Değil midir?
Arzular;
Ölümden kaçmak isteyen herkesi
Köpürmüş duygularla, çılgınca koşturan
Ve koştukça
Avuntu bulduğu lezzetlerle
Eksilterek üşüten mutsuzluklar
Değil midir?
Deneyim;
Heyecanla ulaşmak istenen zirvenin,
Yuvarlanarak düşülen
Gölgeli ve soğuk çukuru
Değil midir?
DEĞERLERİN KATİLİ Mİ KİM?
İnsanı, bu dünyaya ait olmaktan çıkaran
Ve bir yer tutmayıp,
Esamesi anılmayan bir varlığa dönüştüren her şey,
Değerlerin katilidir, bende.
Bütün hakikat bendedir diyerek,
Kendisinin dışındakine hayat hakkı tanımayan
Ve gerçeği parçalayan her şey,
Değerlerin katilidir, bende.
BİLMEK DEĞİL, YAPMAK OLMALIDIR MARİFET
Bazen kamu açısından Suç kabul edilen bir davranışı,
Adalet değeri kapsamında cezalandırmaktır, iyilik.
- Topluma huzur faydası sunan, suçluya ise ıslah imkânı veren...
Bazen bireysel açıdan Kusur/Kabahat kabul edilen bir davranışı,
Merhamet değeri kapsamında hoş görmektir, iyilik.
- Affetme, sabretme ve ayıpları örtme imkânı sunan.
Hangi koşul altında,
Neyin iyi, doğru ve güzel olduğunu bilmek değil,
Bilineni yapmak olmalıdır, marifet.
Epistemik zemindeki bilginin,
Zihinde doğru/yanlış kriterleri ile işlenmesine
Ve vicdanda iyi/kötü kriterleri ile yapma gücü bulmasına "akletmek",
İyi/kötü, doğru/yanlış, güzel/çirkin gibi
Zıtlıklar arasında ayrım yapma gücünü verene de “değerler” diyorsak,
Doğru davranışları basiretli tercihlerle seçen
Ve etik/ahlaki değerlerle tutarlı yetkin insan olma gayretimiz
İyilik dolu bir dünyayı imar etme onurunu
Kazanmak istediğimizdendir, değil mi?
TAHAMMÜL VE SABIR KAVRAMLARI ÜZERİNE
Özellikle adaletsizlik karşısında
-Çeşitli sebeplerden ve beklentilerden dolayı-
Zorluğu taşımak ve üstesinden gelmeye uğraşmak olan
Tahammül,
İçinde kısıtlı bir ümit barındırdığı için
Sınırı olan pasif bir eylemdir.
Tahammül sınırı aşıldığında,
Şikâyet, ümitsizlik, isyan ve yılgınlık
Kaçınılmazdır.
Israrla doğru olanı yapmayı içeren
Sabır ise,
İçinde sonsuz bir ümit barındırdığı için
Gayret, azim ve kararlılık sunan
Ve sınırı bulunmayan aktif bir eylemdir.
DEĞERLERLE MODELLENMİŞ İYİ BİR YAŞAM
Değerlerle modellenmiş iyi bir yaşam,
Bize ne mi vaat eder?
Değerli bir insan olarak tarihte yer tutma
Ve insan olma onurunu yaşama
İmkanını bahşeder.
EVRENSEL DEĞERLER VE DEĞER YARGILARIMIZ
En asil rollerimizi takınarak
Etrafımızdakilere seslenir,
Adaletin anıldığı konuşmalar yaparız.
Kurulması arzu edilen sistemlerimizde hep
Adalet, hakkaniyet, eşitlik, özgürlük ve çoğulculuk gibi
Evrensel kavramları istihdam ederiz.
Kutsal ve saygın bilinen her bir değer kavramını,
Kendi ayinlerimizde tekrar tekrar kutsarız,
Topluca yeminler ederiz.
Ama ilk fırsatta
Kendi çıkarımızı, zevk ve hazzımızı zirveye çıkarıp
Bencilce tercihlerde bulunmak için birbirimizle yarışırız.
Adalet kendimizde olan iyiye başkasını ortak etmek
Ve iyinin herkes için olmasını dilemektir.
İşte tam da bu yüzden;
Tüm insanlığa fayda sunan,
Ortak iyiyi elde edebilmemiz için
Sanırım evrensel olan değerleri değil,
Değer yargılarımızı sorgulamamız gerekiyor.
DEĞERLER NEDEN Mİ GEREKLİDİR?
Kendimizi korumak için değil,
Haklı olanı korumak için
Değerler gereklidir.
Ama Değerler,
Hak edilen kişiye karşı sunulmazsa
Bu zorbaya teslim olmakla
Boyun eğmekle sonuçlanabilir.
Yani,
Zulüm sahibi bir Zalime
Tevazu göstermek
-Alçak gönüllü olmak değil-
Değerleri parçalayıp alçalmaktır.
Evet, evet!
Bu erdemin yok edilmesidir, bende.
DEĞERLERİN DEĞERSİZLEŞTİRİLMESİ ÜZERİNE
Adaleti,
İyi olanın,
Herkes için olmasını dileme
Olarak bilirim.
Cömertliği ise
Sahip olduğumuzu,
Bir ihtiyaç sahibine
Zorlanmadan, kolaylıkla verme
Ve hak edenlere
Zahmet çekmeden ulaştırma
Olarak bilirim.
-Paylaşılan “sevgi” olduğu için-
Bağışlama, affetme ve yardım etme duygularını da
Cömert olmanın gereği
Olarak bilirim.
Ama
Cömertlik değerini,
Teşhircilik yapanları kutsayıp,
“Cömert pozlar verdi” seviyesine
Ne zaman ve nasıl getirdik,
Bilemedim…
ÖDÜN, TAVİZ VE FEDAKÂRLIK KAVRAMLARI ÜZERİNE
Verilen
Değer ve ilkelerden ödün,
Hak ve özgürlüklerden feragat,
Veya insanlık onurundan bir pay olmadıkça,
Sunulan taviz değil
İnsanı yücelten fedakarlıktır, bende.
Asalet,
Kişinin, kendisinden olmayana
-Kendisinden vererek-
İdeali göstermesidir.
İşte bu yüzden:
Merhametli, Bağışlayan,
Hep ikinci şans verenlerden olalım!
HAYATI SEVGİYLE BÜYÜTENLERDEN OL!
Ey kalabalığın içindeki yitik ruh!
Kaybedecek umudun bile mi yok?
Hayır, hayır işte!
Hayattan koparak
Yaşam neşeni kaybetme!
Ey yaşadığı anın çocuğu!
-Ne kadar acı çekmiş olursan ol-
Başını iki elinin arasına alıp düşünen,
Karşılaştığı olgulara
Değer yükleyerek çözüm geliştiren
Ve inatla mücadele ederek
Ben hala varım diyebilenlerden ol!
Ey derin öksüz!
Her düşünce,
İnsan zihnine ekilen bir tohumsa,
Umut tohumunu,
İyilikle ve erdemle sulayıp
Hayatı sevgiyle büyütenlerden ol!
Ey köksüz ağaç!
Hayata anlamlı bir amaç atayan
Ve onları gerçekleştiren bizlersek,
İnsanlara iyilikle dokunanlardan ol!
Hayatı dolu dolu yaşayarak
Başkalarına iyilikle dokunanlardan ol!
DEĞERLER İDEALE TALİP OLMAKTIR
Adalete talebin olmadığı
Merhametin egemen olduğu dünyayı istemek,
İdeal olana talip olmaktır, bende.
İşte bu yüzden,
Kendi isteği, heva ve hevesi için
Bir başkasının hakkını
Bilinçle gasp edenler,
Saygıyı hak etmeyenlerdir, bende.
Bunlara karşı duyulacak tek saygı,
-iradede gevşeklik göstermeden-
Gülümseyen bir mertlikle karşılarında durup
En yüksek kapasiteyle mücadele etmektir, bende.
Hak etmeyenlere duyulan tek saygı,
-eylemde aşırılık veya saldırganlık göstermeden-
Tebessümle onlara bir baş selamı verip
Yakışan bir yiğitlikle mücadele etmektir, bende.
DEĞERLER, İNSAN OLMAK İÇİN GEREKENİ YAPMAKTIR
Mutlak iyilik,
- sonucunda zevk, takdir ve ödül beklemeden-
Sadece gerekeni yapmak değil midir?
Erdemli insan,
Sadece yapılan eylemin kendisini,
Amaç bilen, değil midir?
DEĞERLER ÜSTÜN OLMAKLA KIYMET BULANDIR
İyi ve güzelliklere yakınlık olan üstünlük,
-para, güç, kariyer ve şöhretten bağımsız olarak-
Sadece aklın sahip olduğu bir kıymet, değil midir?
İyilik yapan,
-iyi olmanın bir faydasını beklemese ve istemese bile-
Sonucunda sunduğu mutlulukla,
Kendi için kaçınılmaz bir ihtiyacı bulan, değil midir?
DEĞERLER, SALT SEVGİNİN VE İYİLİĞİN KENDİSİDİR
Adalet, iyi olanın herkes için olmasını dilemekse:
Adil olan kişi,
-öfke patlaması yaşayarak bedel ödeten değil-
Kendisinde olan iyinin, bir başkasında da olmasını isteyen kimsedir.
O zaman Adalet fikrini besleyen öfke değil, İyiliğin kendisidir!
Cesaret, bir hakkın tahakkuk edilmesine sebep olmaksa:
Cesur olan kişi,
-köpüren öfkesiyle kendini kaybeden değil-
Karşıdakini kazanmak için çaba gösteren kimsedir.
O zaman Cesaret fikrini besleyen öfke değil,
İyiliğin kendisidir.
İYİLİK VE KÖTÜLÜK TERCİHİ ÜZERİNE
Zihin dünyamızda var olan,
İyilik ve kötülüğe
Elbette meyil gösterebiliriz.
Ama içimizde hangisini sevip
Şımartarak beslersek,
Yaşam dünyamızda O galip gelir!
KISKANÇLIK, GIPTA VE HASET ÜZERİNE
Kişiyi hüsrana sokan haset,
Kaçırılan ve bir daha gelmeyecek olan bir fırsata
Duyulan iç acısı, değil midir?
Kötü bir huy olarak bilinen kıskançlık ise
-Kıymet verilen bir şeyin kendisinde bulunmamasına razı olmama
Veya daha fazlasına sahip olma duygusuyla-
Başkasının sahip olduğunu kaybetmesini temenni etmek, değil midir?
Gıpta, imrenme ve özenme ise
Kişinin güzel ve iyi olan şeylere
Kendisinin de sahip olmasını istemek, değil midir?
Yani, bir başkası için
Ne iyilik ne de kötülük dileyerek,
Kendisi için olmasını istemek, değil midir?
Yani, gıpta etmek,
Bir başkasına ait imkân ve meziyetlerin
Yok olmasını dilemeden
Bir bulunmayana kavuşma sevinci
Ve sahip olma arzusu, değil midir?
Hırs yaratan bir hasretle,
Arzu etmek olmayan,
Ama gayreti tetikleyeni istemek, değil midir?
SEVGİ, SEVİLENLE TAMAMLANIP BÜTÜNLENME DUYGUSUDUR
Sevgi,
Yaşamı sürdürme işinde hiçbir eksiği olmayan bir insanın,
Sevilenle tamamlanıp bütünlenme duygusudur.
Tıpkı kendinde bir eksik bulunmayan yarım elmanın,
Kendisini bütünleyen diğer yarısını bulduğunda,
Kavuşma sevincini coşkuyla yaşaması olan...
SEVGİ VE ADALET İLİŞKİSİ
Karşılıksız, beklentisiz ve hesapsız
Sevginin bulunduğu yerde,
Adalet tesis edilecek bir düzene
Gerek yoktur.
Arzu, duygu ve düşünceleri
Akıl ile dengeleyen,
Adaletin bulunduğu yerde ise,
Sevginin kaybedilme korkusuna
Gerek yoktur.
BENCİLLİK VE ADALET KAVRAMLARI ÜZERİNE
Adalet,
Kendimizde olan iyiye başkasını ortak etme
Ve iyinin herkes için olmasını dilemekse
Adil olmaya bizi yönlendiren anahtar kavram,
Sevgidir, bende.
Başkalarına karşı iyilik dolu sevgi duyamadığımız için,
Bencil davranışlarla adil olmakta zorlanıyor
Zalim ve zorbalara dönüşüyoruz, sanki.
KÜÇÜCÜK KALP VE BÜYÜK SEVGİ
Küçücük kalbinde yer tutan
Sevgi ve merhamet
O kadar büyük olsun ki,
Ümit ve iyimserlik dolu pozitif enerjin,
En kötümser ruhları bile
Elinden tutup ayağa kaldırsın,
Önlerini aydınlatsın.
Karşılığını ise sadece
Karşıdakinin rengarenk gülümsemesinde bulsun...
SEN YOKSAN, BİR KİŞİ EKSİĞİZ!
Hayvanları korumak hayvanseverlerin,
Çevreyi korumak çevrecilerin mi görevidir?
Hayır, hayır işte!
Bunlar her ahlâklı insanın misyonu olmalıdır.
Sevgi,
Ancak bir parçası olduğunuzda
Tamamlanıp bütünlenen bir şey ise,
O zaman bu sevgi mücadelesinde
Sen yoksan
Bir kişi eksiğiz!
SEVGİ, SEVİLENİN OTURDUĞU TAHTIN ADIDIR
Sevgi
Alıp verilen bir şey değildir, bende.
Sevgi,
Dünyalar kadar çok Sevilenin
Minicik kalbimizin içinde oturduğu tahtın adıdır.
Evet, evet!
-Hiçbir şey için ve uğruna-
Duygularımızdan ödün vermediğimiz
O kutsal yerin adıdır.
EN BÜYÜK ERDEM BAĞIŞLAMADIR
"Kendisine sahip olamayan bir insan, Oscar ödülüne sahip olsa ne yazar" diye yazdım önce. Yok, hatalı bir davranış olsa bile sert oldu diyerek vazgeçtim.
"Bir yanlışa, çirkin bir davranışla karşılık vermek de yanlıştır, bende. İki yanlış bir doğru yapmaz" yazayım bari dedim. İyi de doğrusu neymiş, onu yazmadın diyerek kendi kendimi eleştirip, beğenmedim.
Olup bitenle ilgili son kararımı verdim :
En büyük erdem bağışlamadır.
Bugün bağışlayacak yüreklere ihtiyaç var!
İNSANLIK ADINA UTANÇ DUYMAMIZ GEREKİYOR
İnsanların çoğu açlıktan ölürken,
Etrafımızda çöplerde ekmek arayan
Bedenleri kemikleşmiş çocuklar varken
Silaha yatırım yapan
-dünyayı yok edebilirim diyerek-
Nükleer çantalarını gösterişle sergileyenlerden
İnsanlık adına utanç duymamız gerekiyor.
Bu ilkel insanları durduramadığımız
Ve medeni bir dünyayı var edemediğimiz için
İnsanlık adına utanç duymamız gerekiyor.
DEĞERLER VE AHLAK ÜZERİNE
İnsan olmanın bizlere yüklediği misyon ile
Günümüzdeki dünyayı sorgulayan
Ve sonuçtan derin bir utanç,
Hayal kırıklığı yaşayan herkes
Ahlaklıdır!
İçine bulunduğu kültürde
-Değerler zemininden uzak-
Doğru bilinen tüm yanlışlara karşı,
Duygu, akıl ve vicdanını kullanıp
Neyi söylemesi,
Neyi yapması gerektiğini bilen herkes,
Ahlaklıdır!
TÜM UTANCIMLA ŞUNU SÖYLEMEK İSTERİM
Onlarca balistik füzeyi,
Sivil insanların yaşadığı şehrin
Tam ortasına keyifle fırlatıp,
Masum kadın ve çocukları öldürenlerle
Yeryüzünde bir arada mı yaşıyoruz?
Kendine bir zararı olmadığı için
Olup biteni görmezden gelen,
Duyarsız ve vicdansız ilkel zihinlerle,
Aynı anda ve bir arada mı nefes alıyoruz?
İnsanlığın geliştirdiği binlerce yıllık bilgiye rağmen
Bulunduğumuz yer tam bir hayal kırıklığı ise
Tüm utancımla şunu söylemek isterim:
Bırakın yapay zekâ gelsin!
Doğru verilerle, doğru düşünerek
Kendine ait ideal bir ahlak geliştirecekse
Ve bunu biz insanlara öğretecekse:
Bırakın yapay zekâ gelsin!
İYİLİK, SAF SEVGİNİN DIŞA VURUMUDUR
-İyilik nedir sorusunun cevabı
Ona hangi kaygıyla baktığımıza göre değişse bile-
Yapılan eylemin faydasını
Bir başkasının gördüğü
Güzel işler olan İyilik:
Saf sevginin dışa vurumudur, bende!
Vicdanını aktif olan bir beşerin,
Yeryüzünde yalnız olmadığını bilmesi
Ve başkasının yararlanabileceği
Bir eylemde bulunarak,
-Evet evet! İyilik yaparak-
İnsan olmasıdır.
Hayatı bilgi ve değerlerle olumlayarak
Bizleri, insan olma onuruna yükselten şey :
Saf sevgiyi yeryüzünde görünür kılan, İyiliktir, bende!
ADALET, MERHAMET VE HOŞGÖRÜ KAVRAMLARI ÜZERİNE
Hakları gasp edilen zayıf ve güçsüzlere duyulan merhamet,
Güç ve imkanları israf etmeyen adalet duygusu ile
Onları koruma ve haklarını iade etme gayreti üzerinedir.
Zorba ve zalimlere duyulan merhamet ise,
Sınırları aşmayan insaflı adalet duygusu ile
Islah edici bir ceza verme
Ve sadece hak edileni iade etme çabası üzerinedir.
Kusur ve kabahatlere karşı duyulan merhamet,
Affetmeyi merkeze alan şefkatli bir adalet duygusu ile
Ayıpları örtme ve hoşgörü üzerinedir.
Merhametin olmadığı yerde,
Hakkı hak edene teslim etme olan adalet hüküm sürmez.
Adaletin olmadığı yerde ise
Merhamet duygusu insanlar arasında hak ettiği değeri görmez.
HAYAT YAPTIKLARIMIZIN KARŞILIĞINI ALDIĞIMIZ BİR ALANDIR
Adalet, hak edileni hak edene teslim etmek mi dedin?
Hayır değil, değil işte!
Bir kötülüğe, ona denk bir kötülükle karşılık verme hakkımız yok, hayır yok!
Suçluyu belirli bir süre izole etme veya bazı haklardan mahrum kılma cezası,
-ıslah edici bir rehabilitasyonu kapsamadığı için-
Aksine suçluya yapılan bir kötülüktür, bende.
Hayat yaptıklarımızın karşılığını aldığımız bir alandır!
Suçluyu merhametle rehabilite etmediğimiz
Ve bir ıslah çalışması ile onlara ikinci bir yaşam şansı vermediğimiz için
Onlar da özgür olur olmaz
Tekrar suç işleyerek bizleri cezalandırıyorlar, sanki.
- Tıpkı bizim adalet anlayışımız gibi olan...
BIRAKIN, İÇİNİZDEKİ MERHAMET IRMAĞI COŞKUYLA AKSIN!
İnsan olma onurunun kaynağı,
İyilik dolu asil bir insan olmak,
Ve yeryüzünün
-hem de bütün insanlık için-
Barış, huzur ve esenlik yurdu olmasına
İrademizle katkı sunmak ise
Tam da durduğum noktadan
Şunu söylemek isterim:
Bırakın, içinizdeki merhamet ırmağı coşkuyla aksın!
HAKLI OLAN SÖZÜN GÜCÜ VARDIR
Cılız bile olsa
Haklı olan sözün gücü vardır,
Sesi çok çıkan güçlünün sözü değil!
AFFEDİLMEYİ DİLEYEN, AFFETMEYİ ÖĞRENMELİDİR...
Bir kötülüğe,
Ona denk bir kötülükle karşılık vermenin
Adalet değil,
Salt kötülük olduğunu söyleyen şey :
-Tüm değerlerin en üstünde yer alan-
Merhamettir.
Evet! Affedilmeyi dileyen, affetmeyi öğrenmelidir...
DEĞERLERDEN ÖDÜN ÜZERİNE
Karşıdaki kişilere göre iletişim kurma
Ve ilişki yönetimi için gerekli bir araç olan Esneklik,
Eğer kişinin benimsediği
İnanç, tutum ve etik/ahlâki değerlerden
Ödün vermesine sebep oluyorsa,
Tutarsız davranışlarının büyüklüğü kadar
Kişi, benlik saygısını kaybetmiş
Bir Karaktersiz olur.
KARŞININ BİR ŞEY YAPMASINA MUHTAÇ OLMAYANDIR, SEVGİ!
Karşıda bulunan güzelliklerle
Ya da bulunamayan eksikliklerle
Tutuşan değil,
Hayır, öyle değil!
Aksine karşının bir şey yapmasına
Muhtaç olmayandır, gerçek sevgi!
Evet, evet!
Kendilerinde eksik bulunmayan iki yarım elmanın,
Sadece birbirini tamamlayıp bütünlemesidir, gerçek sevgi!
İşte yitirmeden bulduğu karşı parçasıyla,
Eksik olmayanı sadece tamamlayandır, gerçek sevgi!
DOST ÜZERİNE
Dost:
Kendisinden bir şey istenmeden
Sırf sen daha iyi ol diye
Eleştiriler sunan
Ve gösterdiği acılarla
Sarılarak sana gözyaşı döken
Değil midir?
KADIN, ERKEK OLMAYAN DEĞİLDİR, İNSANDIR!
Güzel, çirkin olmayandır.
İyi, kötü olmayandır.
Ama Kadın,
Erkek olmayan değildir, insandır.
Karşıtına referansta bulunmadan
Tanımlayabildiğimiz her şeyin
Kendi öz varlığı olduğunu unutup,
Kadını sadece bir cinsiyet olarak
Değerlendirdiğimiz sürece,
Binlerce yıl önce düştüğümüz
Bu sefil bataklıktan asla çıkamayacağız.
ADİL OLAN MI KİM?
Adil olan mı kim?
Kendisine bir şiddet uygulandığında
Olana karşı çıkıp,
Hakkını arayan değil,
Benzeri bir kadına yapıldığı zaman
-asillere layık bir gözü peklik ile-
Yine aynı reaksiyonu gösteren onurlu kişidir.
Adil olan mı kim?
Toplumu ayakta tutacak değerlere
Kim suikastta bulunursa bulunsun,
Haksızlığın karşısına
-hem de hiç kusur ve gevşeklik göstermeden-
Yakışan bir yiğitlikle dikilen kişidir.
Adil olan mı kim?
Değerlerin korunması işinde
Ciddiyetle sorumluluk alan
Ve
Kendi canına sahip çıktığı kadar
Kadınların yaşam hakkını savunan
Şövalye ruhlu soylu kişidir!
DOSTLUK VE VEFA ÜZERİNE
Dost,
Gerçek olan sevgisini
Bir pişmanlık
Veya minnet duymaksızın veren
Cömert kişidir.
Dost,
Tüm imkanlarıyla
Sizi hoşnut etmek,
Ve gönlünüzü ferahlatmak isteyen
Vefalı kişidir.
Dost,
Kendisinin kaçındığı her zarardan
Sizi uzak tutmak,
Kavuşmak istediği her sevince
Sizi dahil etmek isteyen
Soylu kişidir.
KÖTÜLÜK MÜ NEDİR?
Kötülük:
İyi olmayı bilmeyen kötülerin,
Başkalarını mutsuz ederek
Kendilerince mutlu olma oyunudur.
İyilerin yüreğindeki sevgiyi kıskanıp
Bu mutluluğun eksikliğini fark ettikleri için
Başkalarını mutsuz ederek
Kendilerince mutlu olma oyunudur.
KÖTÜLÜK NEDEN Mİ VARDIR?
Yoksa Hume gibi;
Her şeyin üstündekinin, kötülüğe neden izin verdiğini mi sorgulayansın?
...
Yoksa Farabi gibi,
Değişenlere bağlı gerçeklesen kötülüklerin izafi gerekliliğine mi inanansın?
...
Yoksa Ibn Sina gibi,
Yararlı olması için ateşin bir yandan yakması gerektiğine mi inanansın?
...
Yoksa Hick gibi,
Balondan atılan kum torbaları olan kötülüklerin, ahlaki yükseliş için var olduğuna mı inanansın?
...
Yoksa Leibniz gibi,
Mükemmel olmayan insanın ezelden gelirken yanında eksik getirdiği olgular olduğuna mı inanansın?
...
Yoksa Augustine gibi,
Hediye olan özgür iradenin bir yan etkisi olduğuna mı inanansın?
...
Yoksa Murray gibi,
Gizli kalanın yokluğunda, insanoğlunun yaramazlık yapma isteği olduğuna mı inanansın?
...
Yoksa Stump gibi,
Kötülüğün, kötü olduğunu öğrenmemiz için var olduğuna mı inanansın?
...
Yoksa Swinburne gibi,
Daha büyük iyilikler için gözlemlenir kötülere müsaade edildiğini mi düşünensin?
...
Düşün ki
Değerli bir emanet olan ömür zamanının, amaçsız tüketilmesinin
Ve değer yaratmadan nefes almanın
En kötü kötülük olduğunu bulasın.
KAVRAMSAL DEĞER BİLGİSİ : DÜRÜSTLÜK
Önce Doğru Bilgiye Erişmek (Epistemoloji): Herkeste akıl vardır ama aklın kullanılması bilginin varlığına bağlıdır. Dürüstlük Bilgisi: "söylenmesi gerekeni, olması gereken yerde ve zamanında söyleyebilmektir"
Akıl ile Gerçek Bilgiye Erişmek (Etiyoloji): Gerçek bilgi, ahlaki davranışların kendisini değil, neden dürüst davranmanın gerektiğini sebepler ve gerekçeler ile bilmek anlamına gelir. Yani gerçek bilgi sahipleri, akıllarını doğru kullananlardır. O zaman Gerçek Bilgi: "Sadece insan olmak için dürüst davranış göstermek" DOĞRU OLAN TERCİHTİR.
Gerçek Bilginin (Hakikat) Ahlak Dünyası İnşa Etmesi: "Hiçbir kötülüğün yuvalanamadığı, hiçbir kötülüğün kendine kaynak bulamadığı yani mutlak ve saf iyinin bulunduğu bir dünya inşa etmek için gerçeği söylemek" İYİ OLAN BİR YAKLAŞIMDIR.
Ahlakla Olgunlaşmış Davranış: "Bir başkası mahrum olduğu bir hakka kavuşsun diye dürüst olmak" GÜZEL BİR DAVRANIŞTIR.
bottom of page