
Aranızda Geleceğini Yaratmak İsteyen Var Mı?
- Ergün Gültekin
- 2 Haz
- 3 dakikada okunur
Kederle yürüdüm geçenlerde, umudunu yitirmişlerin bakışlarında… Hüzünle — ama kararlılıkla; dişlerimi sıkarak, içimde büyüyen bir suskunlukla, sözsüz bir isyanla.
Kimi yüzlerin artık bir anlamı kalmamıştı, kimi adımlar ise kendi izini bile taşımıyordu. Ve ayaklarımın altında, üzerlerine çökülmüş hayatlar, kimsenin duymadığı bir ağırlıkla sessizce eziliyordu.
İnsanlığını kaybetmiş kalabalıklardan uzaklaştım. Yukarıya yürüdüm… Ama bu yükseliş, bir zafer için değildi — içimde kalan son sesi kaybetmemek, susturulmayan yanımı diri tutmak içindi. Yukarıya: suskunluğu meziyet sananlara inat, inancını yolda düşürenlere inat!
...
Ve orada gördüm: kaçmış olanları… Bedenleri hâlâ yürüyordu ama yürekleri çoktan durmuştu—aykırıydılar, evet, ama artık yalnızca sessizliğin gölgesinde. Nefes alıyorlardı — ama sanki solukları bile geçmişe aitti, sanki çoktan vazgeçmiş gibiydiler.
Bir araya gelmişlerdi, evet… ama sadece birbirlerinin suskunluğuna tutunuyorlardı. Sanki umut, artık konuşulması yasak bir hatıra gibiydi — bir zamanlar parlayan ama şimdi adını söylemenin bile yasak olduğu o eski ışık gibi.
İçimde bir yangın başladı o an… Ve ben sustukça o yangın, kül değil, bir sessiz çığlığa dönüştü. Bu yüzden susturmadım kendimi. Konuştum. Onlara değil yalnızca — içlerindeki unutulmuş sese konuştum:
Ey kendini başkasından eksik gören küskünler! Bu sözüm size — iyi dinleyin! Kendi varlığınızı küçümsemenizi, yeteneklerinizi inkâr edip teslim oluşunuzu ayıplayanım ben!
Siz ki, başkalarının ışığında gölgeye razı geldiniz — benliğinizi bastırıp başkalarının yargısına boyun eğdiniz. Ve şimdi diyorsunuz: "Ben kimim ki?" Ha! Oysa tam da o soru, en asil başlangıçtır!
Oysa asil olmak; bilip de susmak, görüp de kabullenmek midir sadece? Hayır! Asalet, hakikati bilip ona karşı susanların değil — ona ses olanların yüreğinde yeşerir. Siz yanlış öğretilerin önünde eğildiniz; boyun eğmeye adanmış bir terbiyeyle büyütüldünüz. Ve sandınız ki soyluluk, pasif kalmakla mümkündür — hayır! Soyluluk, gerektiğinde haykırabilmektir; gerektiğinde suskun kalabalığı utandıran bir duruşta gizlidir!
...
Ey benim duru ve saf görüntülerim, açık konuşacağım: Kendi yüreğinizin zenginliğinden utanmış ve pes etmiş buldum sizi! Oysa utanmanız gereken şey yüreğiniz değil, onu saklamaya zorlayan dünyaydı.
Belli ki gevezeler çok konuşmuş buralarda — ve onların dilleri, özgüveninizi çürütmüş. Hayır! Kaçın bu zehirli öğretilerden. Kalkın ve kendinize gelin!
...
Ey amaçsız oturan aykırılar! Sizi, kalplere dokunmaktan, rengârenk bir gülümsemeyle bir ruhu ayağa kaldırmaktan alıkoyan da ne? Ellerinizi dizlerinizden kaldıramayacak kadar mı uzaklaştınız kendi kıvılcımınızdan?
Hayır! Ben, önümden geçeni yakasından tutup gözlerinin içine merdiven dayayanım! Umudunu yarına bile ertelemekten vazgeçmiş olanları bir kez daha sarsmak, içindeki küllenmiş ateşi yeniden uyandırmak için yürüyenim!
Ve bulduklarıma da şöyle seslenirim: “Ey kardeşlerim, karşıya geçmek istemeyenlerden misiniz? Budalalık etmeyin — ıslanmadan yıkanamazsınız!”
Evet! Ben mutluluğumdan uzaklaşıp, sıradanlığı seçip orada zorbalarla oturanım. Nezaketi, sabrı ve yüceliği öğrenmek uğruna yanlarında oturanım.
Kendimi yenerek yukarı çekmek, yenilmez sandığım nefsimi aşmak, canlı gömülmüş acılarla kusursuzluğa ulaşmak isteyenim.
Evet! Kendimi denemek ve ne olduğumu öğrenmek için bunu böyle yapanım!
...
Ey çok sevilmiş ama sevmekten vazgeçmiş olanlar… Size sesleniyorum!
Size: bakmayı değil — görmeyi seçenlere. Uykuda değil — uyanık yürümeyi göze alanlara. Kendi sesini kalabalığa feda etmeyenlere…
Size: içindeki çağrıyı susturmayanlara, sorgulamayı ibadet bilenlere ve hakikatin izini sürenlere!
Çünkü siz: hayatı bir alışkanlık değil — bir iz bırakma sorumluluğu, bir yankı taşıma görevi olarak görenlersiniz.
...
Ey aykırılar! Ait olmadığınız bu yalnızlık şehrinde ne işiniz var sizin? Bezginlikle, güvensizlikle kendinizi yargılamayı bırakın artık!
Evet, ben şimdi size soruyorum: yaşarken ölü mü olacaksınız, yoksa öldüğünüzde bile yaşayan mı? Yalnız kalma pahasına içindeki ışığı haykıran mı?
...
Ey çoğunlukta azınlık kalmak isteyenler! Ey kendi gibi aykırıları arayanlar! Hadi çözün bu bilmeceyi: Yaşamak — sadece var olmak mıdır? Yoksa anlamla bir iz bırakmak mıdır?
Ruhunuzu hatırasız bırakacak kadar sessiz mi yaşayacaksınız? Yoksa acıya rağmen — hatırlanacak kadar derin, unutulmayacak kadar dolu mu?
...
Ah, kardeşlerim… Ben bir fısıltı duydum yükseklerde: bir çöküşün ortasında kıvranan bir ses… Bir yankıydı bu: kendini susturmamış bir yüreğin iç çekişi!
Ve şimdi… bir bilmece bırakıyorum size: yaşam, amacın gölgesi midir? Yoksa amaç, yaşamın ta kendisi mi?
Ey her şeyden çok sevilenler! Aranızda geleceğini yaratmak isteyen var mı?
Evet! Ben söyledim… Şimdi siz konuşun! Çünkü susanlar unutulur — ama yankı bırakanlar ebediyete karışır!
2 Haziran 2025
Gölbaşı, Ankara
Comments