
Topal Timsah (Yeni Bölüm #6)
- Ergün Gültekin
- 6 gün önce
- 3 dakikada okunur
Ey liyakat nedir bilmeyen yöneticiler! İşten çıkarma sopasını insanların başı üzerinde sallandıran siz değil misiniz? Ama bir de sadakat istiyorsunuz onlardan, hem de utanmadan!
Koltuk uğruna haysiyetini takas eden karanlık ruhlarsınız! O koltuklar ki, artık oturulacak yer değil—çürümüş kemikler yığınıdır! Parlak cilasıyla göz boyayan tabutlardan farksızdır onlar: Üzerine oturuldukça altınızdaki çürüklük yayılır, her sözcüğünüz kokar! Ah, rütbeniz arttıkça alçalmanız ne üzücü!
Değerler sofrasından artık toplayan gölgeler! Konformizmin ellerinde yoğruldunuz; adınızı 'uyum' koydular—ben sizin adınızı 'korku' koyuyorum! Baş eğmeyi liyakat, susmayı sadakat sanarak kendinizi kandırdınız. Ha ha! Zincirini süsleyen, tutsaklığını kutsar. Ama hiçbir süs, ağırlığı hafifletmez.
Yazık size! Çünkü hakkı gasp edip hak edeni dışladınız. O koltukların ayaklarına liyakat değil, kayırmacılık utancı çakıldı! Ve hâlâ kendinize “adaletliyim” demeye cüret ediyorsunuz.
Ne? Gaspın üstüne bir de erdem mi inşa ediyorsunuz? Hayır! O binanın temeli yalandır, çatısı kibir, duvarları çürüktür. Ve içinde yalnızca korku oturur.
Saklanmasanız mı artık? Siz, evet siz! O hataları örtbas eden, sonra da “kültür bu” diye pazarlayanlar! Aynayı hep başkasına tutuyorsunuz ama yüzünüzü bir kez bile görmediniz.
Sözde vizyonlarınız, yalnızca çıkarın pusulasında yön buluyor. Kutsal kıldığınız değerler, cebinize girenle eş zamanlı değişiyor. Evet! O değerler sandığınız şey sadece menfaatinize uyan maskelerdir. Değerin fiyatla ölçüldüğü bir yerde, erdem mezara çoktan gömülmüştür.
Yetkinliği değil, bencilliği seçtiniz! Evet, haykırıyorum! Siz lider değil, menfaat bekçisisiniz artık. Ve bekçi, efendisi izin vermezse kapıyı aralayamaz bile! Oysa lider, zinciri kıramıyorsa lider değildir; yalnızca daha büyük bir zincirin taşıyıcısıdır. Peki, zincir taşıyan mı kurtarır insanları, yoksa zinciri kıran mı? Hayır! Kurtarıcı olan zincirleri parçalayanlardır. Unutmayın: Zincir, sahibini de tutar.
Otoritenin gölgesini huzur sandınız. Ama gölge, ışığa değil, karanlığa borçludur varlığını! Güven sandığınız şey, sadece zincirin pasıdır. Ne zaman kendi adınıza bir karar aldınız ki, özgürlükten bahsedesiniz? Hayır! Siz özgürlük değil, onay bekliyorsunuz. Ve o onay susunca, içinizdeki sessizlik çığlığa dönüşecek!
Ne üzücü! Hırsların kuklası hâline gelmiş düzeninizde nefes alamıyor insanlar! Fikirlerini bastırdınız, dillerini susturdunuz, ruhlarını ezdiniz! Ve şimdi başarı mı bekliyorsunuz onlardan?
Ne? Susturulmuş bir sesle nasıl hakikat söylenir sanıyorsunuz? Hayır! Susturduğunuz her düşünce, size karanlık bir gelecek doğuracaktır. Bunu anlamak için hangi terazide tartacaksınız vicdanın suskunluğunu? Hiçbiri tartmaz suskun bir vicdanın ağırlığını! Çünkü en ağır yük, sayılamayan sessizliktir. Ve unutmayın: Susturulan her hakikat, bir gün susanlardan intikam alır.
“Benden olmayan susturulsun” dediniz—ve susturdunuz! Ama hakikat sustuğunda çürüme başlar! Ve çürüme başladığında ilk kokuyu alan, tarih olur.
Ne? Tarihin çürümüş belleğinde övünçle mi yer alacaksınız? Hayır! Orada yalnızca utanç kazınır taşlara. Ve zaman, o taşları bir gün ayağa kaldırır: suçluların anıtı olsun diye!
Hmm! Lider mi sandınız kendinizi? Hayır! Yalnızca nemalanan benciller oldunuz. Duvar çektiniz, sınır çizdiniz; değer değil, korku ürettiniz!
Şimdi! Gölgenizde büyüyen şey, umut değil; sinsi bir boyun eğiştir. Evet! Sizden türeyen her söz, bir köleliğe yemin gibidir. Ve o yemin, sonunda size dönecek.
Düşünceyi tek yöne yönlendirip sonra değişim mi bekliyorsunuz? Ha ha! Ne gülünç bir beklenti! Gölün üstünü buz kaplamış, siz hâlâ dalga bekliyorsunuz.
Ne? Rüzgârın yön verdiği yerde özgürlük mü olurmuş? Hayır! Özgürlük, rüzgâra rağmen yürüyenindir. Ve her yürüyüş, ilk adımıyla zinciri kırar.
Bağlılık yemini ettirdiniz insanlara, ama onların gözlerindeki ışığı söndürdünüz önce. Sizi alkışladılar çünkü korktular; sustular çünkü biliyorlardı: Konuşurlarsa yok sayılacaklardı.
Ah, ne büyük bir sessizliktir korkuyla bastırılmış vicdan! Ve ne ağır bir sessizliktir, sonra konuşmak isteyip de konuşamamak!
Hayır! Sadece sözlerinizin gireceği bir vicdanınız kalmamış! Size nasihat değil—önünüze gerçeklerin çekici gerek! Çünkü bazıları yalnızca kırılarak anlar!
Ve zırhınız kibirden, kafesiniz korkudan örülmüş. Evet! Kırılmadıkça özgür kalmayacaksınız. Ve özgürlük, korkuya boyun eğmez!
Erdemin sahte bekçileri! Yere fırlatılmış maskelerinizin altından, yalnızca korkaklık, yalnızca hırs, yalnızca çürümüşlük yükseliyor! Sizden doğan her şey eksik, sizde olan her şey iğreti.
Ne? O maskeyi hâlâ yüzünüz sanıyor musunuz? Ha ha! Maskeniz sizi korumuyor—sadece gerçeğin gecikmesini sağlıyor. Ama bilin ki, adalet topallayarak da olsa ardınızdan gelir!
İşte! Gök hâlâ orada! Ve hâlâ bir adalet var gökyüzünün altında. Ve o göksel adalet, bu çürümüş yapının üzerine ışığını indirecek—göz alacak kadar parlak, vicdan yakacak kadar keskin!
Ah, duyuyorum! Gök gürlüyor—kırılacak bir şeyler var! Ve gök delinirse bir gün—bilin ki, yağmur değil, öfke inecek!
Ve ben sustum... çünkü hâlâ sevgi istiyorum sizin için. Çünkü aykırılığım nefretle değil—değerlerle konuşur. Hep ikinci şans veren, affeden...
Yalanlarınızın külleri üstünde yükselen ben, buruldum ve size üzüldüm.
Üzüldüm çünkü daha iyisini seçebilirdiniz. Üzüldüm çünkü siz, kalbimde sevilmeye layık olanlardandınız.
Ama hâlâ geç değil! Çünkü her hakikat çağrısı, aslında sevginin en yüksek biçimidir.
Ve şimdi ben, size sesleniyorum. Ey sevilenler! Değişebilirsiniz. Daha iyi olabilirsiniz. Daha doğruyu seçebilirsiniz.
Benim aykırılığım bir başkaldırı değil, size dair duyduğum derin bir sevgidir. Hayır! Benim sevgim gülünesi değil, tüm varlığımla inandığım bir güvendir.
Evet, bilin ki: Ben en aykırı olanım, çünkü sizi en çok ben sevip inananım.
16 Mayıs 2025
Tuzla, İstanbul
Comments