top of page

Topal Timsah (Yeni Bölüm #7)

Vicdanların sus pus olduğu bir vakitte, gölgelerin yönettiği karanlığa karşı, içimdeki E1 öfkeyle konuştu:

...

Ey yozlaşmış düzenin sahibi karanlık ruhlar!

Ah! Korkuyla hüküm süren, sadakat mi toplar sanırsınız? Hayır! O sadece sessizliktir — ölülerin bile susmadığı bir sessizlik! Ama bilin ki: korkunun saltanatı, ilk cesur sözde darmadağın olur. Ne zaman ki hakikat dile gelir — korkunun duvarı çatlar!

Ve siz… Siz ki, adaletin değil — zulmün bekçisisiniz!

Ama ne tuhaf: bir fısıltı duyulduğunda bile titriyor duvarlarınız! Çünkü söz yalnızca dile düşmez — kalbe çarpar, vicdanı sarsar!

Ve siz... sözden korkuyorsunuz, değil mi? Çünkü söz yalnızca bir ses değil — hakikatin yüzüdür! Ah! O yüzden aynaya bakamazsınız… Zira aynaya bakan, kendi çürümüşlüğünü görür!

...

Denge mi dediniz? Ha, ha! Çünkü adaletin yükünü taşıyamadınız! Elinize bir terazi tutuşturuldu — ama ölçmek için değil, eğmek için! Bir kefeye kendi çıkarınızı koydunuz, öteki zaten boş bırakıldı. Ve sonra başınızı kaldırıp dediniz: “Bakın, her şey dengede!”

Ama bu denge değil — ihanettir! Çünkü teraziyi eğen yalnızca ölçüyü değil — hakkı da çürütür! Ve işte siz, o çürümüş terazinin başına geçirildiniz. Saltanatı üstlendiniz — ama yüreği feda ederek!

Ah! Korkutarak hükmedenler, aslında kendi korkularının zincirini sürür!

...

“Biz bir aileyiz,” mi dediniz? Hmm... Ne çok sevgiyi gömdünüz o sözle, kaç sadakati zincire vurdunuz! Boyun eğişi miras, itaati ödül kıldınız!

Kara yürekli olanı ak kefenle sardınız — sonra “İşte erdem!” dediniz. Ve ardından övündünüz: “Bakın, düzenimiz ne kadar da görkemli!”

Ama ben size soruyorum: Bir taş levhaya kazınan söz, nasıl olur da kalbe hükmeder? Sözü dillerine alan, onu yaşadığını mı sanır? Kime hak verdiniz? Güçlü olana mı? Peki ya zayıf neyle yetindi? Sizin suskunluğunuzla mı?

Evet! Onun alın teri neyle tartıldı? Terazinizde yer buldu mu? Ah! Hak bir yana konduğunda, çürüme öteki kefeye siner!

...

“Dürüstlüğümüz var.” diyorsunuz. Ama kime ve ne zaman? Kendi sözünüzü söylerken mi dürüstsünüz, yoksa başkasının sözünü sustururken mi? Doğruyu dile getirmenin hakkını savundunuz mu, yoksa yalnızca kendi doğrunuzu dillendirmenin yolunu mu açtınız?

Ah! Dürüstlük sadece kendi sesine alan açmak değil, başkasının gerçeğine de kulak verebilmektir! Ama siz, susanları dürüst, konuşanları düşman ilan ettiniz!

...

Yalanı da akılla süslediniz; ihaneti sessizlikle örttünüz. Bir yanlışı daha güzel bir cümleyle anlattınız — ve buna “ahlak” dediniz!

Ama ben söylüyorum size: Bir yalan ne kadar ince dokunsa da, sonunda hep yırtılır. Ve o yırtıktan hakikat sızar — hem de kan gibi, iz bırakacak kadar!

Hayır! Kurduğunuz ince düzen, yalnızca zayıfları sarar. Ama unutmayın: o ağ, bir gün sizin de ayaklarınıza dolanacak! Ve o vakit, hakikatin sesi, sizin vicdanınızı çatlatacak!

...

Ey inandığını sananlar!

Gerçekten inandınız mı siz? Yoksa sadece korkuya secde edip, inancı yalanın hizmetinde mi tükettiniz?

Hayır! Değerler dilde değil — kalpte taşınır!

Ama siz sadece dilden konuştunuz. Merhametten dem vurdunuz — ama bakışlarınızda ucuz bir küçümseme parlıyordu. Minnet sundunuz — ama yüreğiniz, şükretmeyi yalnızca dudaklardan ibaret sanıyordu.

Ah! Dilden çıkan ama kalpten doğmayan her söz; bir erdem değil — yalandır! Ve yalan, erdemin maskesini taşıyamaz.

Şimdi sorarım size: Ne kadar dayanır maske, altında yanan utanca?

...

Tohuma da su vermediniz — ama hasat beklediniz! Rüzgârla konuştunuz, ama toprağa hiç eğilmediniz.

Ha, ha! Bu ne büyük aldanış! Emek yerine sadakati yeşerttiniz — çünkü size bakan başlar değil, eğilen boyunlar kıymetliydi.

Ama sorarım size: Gerçekten başkalarının yolunu mu aydınlattınız, yoksa yalnızca kendi gölgenizi mi uzattınız?

...

Parlayanı da söndürdünüz — çünkü ışık sizin karanlığınızı gösterirdi. Sorgulamayanı kutsadınız — çünkü hakikat size ağır gelirdi. Konuşanı susturdunuz — çünkü düşünce zincir tanımazdı!

Ah! Siz büyümekten değil, geçilmekten korktunuz. Çünkü yüceliği paylaşmak değil, sahiplenmek istediniz!

Gerçek lider kimdi, bilir misiniz? Kendinden iyiyi yetiştirmekten çekinmeyendi!

Ama siz ne yaptınız? Size benzeyeni ödüllendirdiniz, farklı olanı yok ettiniz! Peki ama ben size soruyorum: Farklıyı susturarak yeni bir fikir doğurdunuz mu hiç?

Hayır! Susturulan her farklılıkla, yalnızca sessizlik büyür! Oysa ses, fikirden değil — çeşitlilikten yürür!

...

Söylemleriniz de yankıydı; içi boş bir mağarada kendi sesini dinleyen bir korkağın yankısıydı bu!

“Birlikteyiz.” dediniz — ama o birlik, korkunun inşa ettiği bir sessizlikten ibaretti. Sırt sırta duranlardı belki, ama kalpleri bir atmıyordu. Evet, güven yoktu aralarında — yalnızca tedirgin bir suskunluk.

Bağlılık da yoktu — yalnızca menfaatle örülmüş ince bir bağ. Ve siz, hâlâ o titrek gölgeleri “birlik” sanıyordunuz!

...

Gölgeyi de yönettiniz, ışığa kör kaldınız! Ama biliniz: Hakikat soğuktur — ve siz, örtüsüz kalmaktan korktunuz. Hakikat sarmaz; sarsar! Ve siz... siz her sarsıntıyı bir tehdit sandınız.

Evet, siz… siz her sarsıntıyı bir tehdit sandınız. Çünkü hakikat, yerinden oynatır tahtları, sorgulatır taşları, hatırlatır sorumluluğu!

Ne yaptınız peki? O sarsıntıyı bastırmak için üzerine bir taş koydunuz. Ve o taşa bir yazı kazıdınız: “Adalet burada uyur.”

Ama hayır! O taş bir mezar taşıydı — ve altında gömülen, sizin kaybettiğiniz onurunuzdu!

...

Teraziyi de tuttunuz — ama hakkı değil, menfaati ölçtünüz. Ve sonra utanmadan bu hileye “adalet” dediniz!

Sadakati ödüllendirdiniz, her eğilen başı bir başka düşüncenin mezarı yaptınız. Ve siz buna da utanmadan “liyakat” dediniz!

Başarıyı kendinize yazdınız — ama ışığı hiç siz yakmadınız! Ve sonra kalkıp buna da “liderlik” dediniz!

Ha, ha! Siz gerçekten lider misiniz… yoksa sadece korkuların sırtına binmiş karanlık gölgeler misiniz?

...

Ve sonunda E1 şöyle dedi:

Ben, haksızlığa uğrayanların gözyaşlarında hiç yıkanmadım. Ama o gözyaşları, bir gün sizin vicdanınızla konuşacak.

Ve şimdi gidiyorum. Ama sesim burada kalacak: Bir kıvılcım gibi, bir çatlaktan sızan ışık gibi, ve bir gün — sizi değil, içinizdeki aykırıları uyandıracak!

...

22 Mayıs 2025

Tuzla, İstanbul


 
 
 

Comments


bottom of page