top of page

Budur! İşte Benim Öğretim, Sizinki Nerede?

Yöneticilere insanlığın yararına işler yapmayı öğreten etik bilgi, bugünün yozlaşmış düzenini yerinden oynatacaktır. Ah! Tüm bencil şirket yönetimleri, paramparça olacak karşısında ve kurumsal dünyayı yeniden adlandıracak o anlayış: adını da “etik liderlik” koyacak.

Aslında menfaat tutkunu yöneticiler, zulmü yaşayan çalışanlardan daha çok adaletsizliği bilmektedir ama yine de dillerini kendi çıkar toprağına gömerler: işte tam da böyle yapar liyakatsiz yöneticiler. Yücedir der onlar, kurumsal değerlere ve etik kültüre. Evet, böyle konuşur rekabetçi dünyanın zavallı dili!

Ne ki etik lider olmak isteyen, önce insanları sevmeli: – işte bunu öğretiyorum ben! Elbette dalkavukluğu ve bencilliği değil: çünkü tüm kötü duygular kokuşmuştur, birbirlerine duyduğu sevgi bile!

Lider insanları sevmeyi öğrenmeli, – evet böyle öğretiyorum ben ! Karşılıksız ve beklentisiz bir sevgiyle: kendisini büyük görmesin ve alkışların övgüsüne kibirle kapılmasın diye.

Evet! Bugün lider adıyla böbürlenmek “hizmet sevgisi” adıyla kutsar kendini. Ama bu söylemlerle şimdiye dek en iyi başarılan şey ise yalan söylemek ve ikiyüzlülük olmuştur, özellikle de insanların hakkını gasp eden zorbalar tarafından.

Ve sahiden, etik liderliği öğrenmek bugünden yarına yerine getirilecek bir eylem değildir. Daha çok bir yaşam biçimidir, insana duyulan sevgiyi kendi yüreğinde taşımaktır.

Lider, eğer kendi vicdanındaki erdemden saparsa, elindeki tüm kurumsal değerler de sessizce erir. Ah! Tüm kurumsal değerlerden önce kendi vicdani adaletini gün ışığına çıkartır kişi – fakat paranın şıngırdayan sesi, bu yüce daveti çoğu zaman duyulmaz hale getirir. Evet! Sahip olunan her kötü duygu, çok iyi gizlenmiştir etik değerlerden.

Daha çocukken bile ağır yeminler ve vaatler verilir bize: “liderlik” ve “etik hizmet” sözcükleriyle – böyle adlandırır kendini bu kara miras. Ve bunun yüzü suyu hürmetine bağışlanır, hala çalışıyor oluşumuz bile. Ne var ki bu miras, zamanla insanlığa hizmetin değil, şahsi ihtirasların oyuncağına dönüşür. Ve dahası, insanları el çırpmaya zorlar ki geç kalmadan yasaklayabilsinler onlara isyan etmeyi. Çünkü çıkarın büyüklüğü, koltuğun yetkisini güç gösterisine çevirmeyi iyi bilir.

Ve çalışanlar, iyi niyetle görevini yerine getirmeye çalışır; görevi olmasa bile taşır verileni kamburlaşmış sırtında ve konforla sırıtanlar karşısında! Ah, onlar! Yoruldukları zaman şöyle derler çalışanlara: “Evet, zordur bizim işimiz, sorumlu yönetici olmak” Ama sadece sorumluluğu taşımak bile zor gelir bugünün liyakatsizlerine! Çünkü çok fazla salya yüklenirler ağızlarına. Saatler boyu boş oturur ve yüklerini biriktirirler ağızlarında.

Özellikle de en yeteneksiz, kayırılan, içinde cehalet bulunan şakşakçı kişi: çok fazla ağır övgü ve takla yüklenir sırtına. Ha! Şimdi bir de çalışmak, ne büyük eziyet görünür ona!

Ve sahiden! Kayrılan liyakatsizlerin kendi vicdanında etik değerleri taşıması zordur! Ve bunların yürüttüğü birçok iş, kilitli bir sandığa benzer: yani açılması güç, sırrı ağır ve anahtarı hep kendi cebinde, – bu yüzden görkemli yalanlarla süslü bir duvar örer, üst yönetim ve çalışanlar arasına. Gülmeyin! Bu sahtekarlığı da öğrenmek gerekir: tembelliği örten bir duvarı, gösterişli safsataları ve şeytani bir kalbe sahip olmayı! Benzeri yaşanmasın diye...

Ama mevcut düzenin, ahlaksızlıktan ibaret olduğu bilinse de gelecekte pek çok insan yine, çeldirici arzuların ağına takılacaktır. Ah! Yaşam aldatıcıdır insanoğluna. Evet! Gelecek nesillerde de birçok gizli erdem ve güç asla bilinemeyecektir.


En hakiki değerleri duyacak kulak çok çıkmaz nedense! İnsanlık tarihi bilir bunu, en doğruyu okuyanlar: biraz hüzünle, biraz öfkeyle – ah, İnsanlık onuru bağlıdır, aslında ne kadar az şeye!

Evet! Etik liderliği keşfetmek zordur, bir insanın kendisini keşfetmesiyse en zorudur. Çünķü çoğu kez arzuların bencil talepleri, insana ait değerleri ikincil kılar ve bunları mutlak hakikatin yerine koyar. Ha, böyle gerektirir ihtirasın karanlığı!

Ama kendisini keşfetmiştir, budur etik doğru ve yanlıştır diyen kişi. Böylece susturmuştur “Bizim için iyi, bizim için kötü” diyen kalabalığı ve dalkavukluğu. Sahiden, “bizim için doğru” diyenleri sevmem ben: "bulduğunu nemalanmak isteyen benciller" derim bunlara.

Bulduğunu sahiplenmek, her şeyi kayırılan bir tabakayla tatmak: Ahlaklı insan işi değildir! Ah! Ben, değerleri bilen en inatçı yüreklere ve akıllara saygı duyarım sadece. Çünkü “İnsanlık” ve “Herkes İçin İyi Olan” ve “Erdem” demeyi öğrenmişlerdir onlar.

Oysa nemalanmak için her kapıyı çalmak ve sırıtarak her sofraya oturmak – tam bir soytarı tarzıdır bu! Her zaman “Ben” demek mi? Ah, sadece bencil öğrenir bunu ve aşağılık ruhlu biri!

Evet! İstisnasız adalet ve koşulsuz eşitlik: bunu ister benim beğenim, – özgürlük sunar o, tüm basiretli kararlara. Koltuğunu liyakate teslim etmeyen erk sahibi ise yetki perdesi altında kendi küpünü dolduran soysuz ruhla fakirleşir.

Alışkanlıklara âşık olur kimi, kimi de ölü kültürün kalıntılarına; ikisi de aynı ölçüde düşmandır çalışanlara ve hakikate. Ah, nasıl da ters gelir ikisi de benim öğretime! Çünkü insanlık onurunu yükseltmeyi severim ben.

Ama arkamı dönüp de kötüleri terk etmem hiç. Herkesin uzaklaştığı yerde onlarla oturmak ve güzellikle ıslah etmek isterim: işte budur benim öğretim. Evet! Konfora uzaklaşmak yerine, sahte övgülerin ve makam uğruna verilmiş boş yeminlerin arasında yaşarım daha iyi. Hiç kimse ağzında hakikat taşımasa da kimi kurtarabilirim diye bakınırım, daha iyi.

Ha, evet! Daha da çok tiksinirim tüm haksızlıklardan, iyiyi daha çok büyütmek isteyerek. Ve insanlar arasındaki en kara kalpli olana “bencil kardeşim” adını veririm ben: fedakârlık yapmak istemeyene ama yine de makamın nimetini kendi sofrasına yığmak için kullanana.

Evet! Kurtarılması gereken fakir kardeşlerim derim; koltuğa yapışmaktan başka meziyeti olmayanların tümüne: bunların arasında bir karşılık bile istemem kendime. Gönlü yoksul kardeşlerim derim sadece: bu sevgi bekleyenlere elimi uzatarak. Ah! Utandırıp gitmek, nasıl da ters gelir göktekine.

Sahiden, ben severek sevmeyi öğretirim, hem de yürekten – ama yanlışı da güzellikle söyleyerek... Ve her şeyden önce gülümsemeyi, el uzatmayı, iyiyi anlatmayı, öğretene kadar tekrar anlatmayı, sımsıcak sarılmayı ve onlarla ağlamayı öğretirim.


İşte budur benim öğretim: bir gün adaletle hükmetmeyi öğrenmek isteyenin önce insanları kusurlarıyla sevmeyi öğrenmesi gerekir: Ah! Etik liderlik koltuğa oturarak öğrenilmez birdenbire!

Ne! Bunu nasıl mı söylerim? Ben, çıplak ellerle yücelerin dağına tırmanmayı istedim, tez ayaklarla yüksek zirvelere çıktım ama bilginin yüksekliklerinde yalnız oturmak hiç de aranan bir mutluluk gibi gelmedi bana. Ah! En kokuşmuş ortam içinde küçük bir mum gibi ışık vermek! Gerçi küçük bir ışıktır ama büyük bir umuttur yönünü kaybetmiş insanlar ve geleceğe iz bırakmak isteyenler için!

Çok çeşitli bilgilerden ve hatalarımdan vardım kendi hakikatime. Ama tek bir dağın üzerinde çıkmadım yükseğe, gözlerimin kendi uzağıma baktığı yere: çünkü tek bir yüksekliğe sarılanın, yalnızca tek manzarası olur.

Evet! Hiç sevmedim arkamı dönüp gitmeyi – hep ters geldi bu öğretime! Doğruyu, yanlışı yapana söylemeyi ve onları sevgimle kazanmayı sevdim hep; çünkü insanı hatasıyla sevmeyenin, etik lider olması mümkün değildir.

Bir sevgi ve merhamettir benim tüm öğretim: – sahiden, etik liderliği öğrenmek için gerek böylesi bana! İşte budur, benim öğretim: iyi değildir, kötü değildir, ama benim öğretimdir, ne utanırım, ne de sıkılırım artık ondan.

...

“Budur! İşte benim öğretim, sizinki nerede?” diye yanıt verdim bana “etik liderliği” soranlara. Çünkü göklere ait etik liderlikte, sevgisizlik yoktur zaten!

Böyle söyledim soranlara, etik liderlik adına.

12 Ağustos 2025

Esenboğa, Ankara


Yorumlar


bottom of page