
Evet! Sen Hala Teselli Arıyorsan, Git Bir Mezara Sarıl!
- Ergün Gültekin

- 20 Haz
- 3 dakikada okunur
Ey sen! Evet, sana sesleniyorum, o suskun gözlerinle beni izleyen, aykırı ruh! Dur! Kaç kere daha bekleyeceksin kendi gölgenden firar etmeyi?
Ne sandın? Onur, altın bir tepsiyle mi sunulacaktı önüne? Ha ha! Hayır! Onur, nasırla yoğrulur, utançla sınanır, gözyaşıyla parlar!
Ne! Sustun mu? Sustum, diyorsun… Ama sen de biliyorsun: Bu bir bilgelik değil, sadece korkunun terbiyeli maskesi! Sabır mı dedin? Yoksa çürümeye sabır adını verenlerden misin? Ey duvarlara tutunan! Ellerinde umut değil, düşmemek için yakaladığın korku var!
Saklanma! Bana da öyle bakma, sanki seni ilk kez görüyormuşum gibi! Ne sandın? Unutulmak seni korur mu sandın? Ey kendini görünmezliğe saran! Gözlerini kaçırmak, kaderden kaçmak değildir!
Biliyorum seni! Sen, en karanlık günlerde bile elinde bir kıvılcım taşıyandın! Sustuğunda bile, gözlerinle hakikati haykıran. Ama sonra ne oldu? Hmm! Yoruldun mu yoksa? Yoksa sadece yoruldum deyip, tükenmişliğini süsleyerek sustun mu?
Hayır! Sen, kalabalık içinde susan değil; suskunluğuyla yıldızları konuşturan kişiydin! Sadece unuttun! Ama ben... ben hatırlatmaya geldim: Senin yüreğin hâlâ kıvılcımlarla dolu! Ve kıvılcım, yalnızca karanlığı delmek için değil, kendini de yakmak içindir!
Durma! Toprağa sinmiş korkuları sıyırıp üzerinden at, zira suskunluk seni büyütmedi, yalnızca görünmez kıldı! Hadi Kalk! Kalk ki dünya yerinden oynasın! Sen yürüdüğünde bak, taşlar bile adını fısıldayacak!
Ne! Zamanı gelmedi mi diyorsun? Ha ha! Zaman mı? Zaman, sadece yürüyene akar! Sen durdukça çürürsün; ama yürürsen, çöküşler bile seninle dirilir!
Bak! Bastığın her taş, senden bir hakikat ister! Ah! Her adımın, yeryüzüne düşmüş bir kehanet gibi yankılanmalı! Ama yumuşak değil, sarsıcı olmalı basışın! Titretmeli toprağı, sorgulatmalı gökyüzünü!
Evet! Bastığın her taş senden bir yankı ister - öyle bir yankı ki, susturulmuş hakikatler bile yerinden doğrulsun!
Kır zincirlerini! Ama önce... evet, önce! O zincirleri neden sevdiğini itiraf et kendine! Çünkü acı, zincirini sevenlerin battaniyesidir ama özgürlük, uykudan uyandıran bir yangındır!
Ah, özgürlük! Sen benim en büyük zincirim oldun çünkü artık yalanlara sığınamıyorum! Ey özgürlük! Sen beni serbest bırakmadın, beni yalnız bıraktın!
Ey, kendini küllerin arasına gömen!
Ne diye korkarsın ateşten? Bilmez misin, yanmak, yalnızca son değil, başlangıcın en hakiki adıdır! Hayır! Yanmaktan korkma zira kül olmadan, yeniden doğulmaz!
Bu sadece bir yürüyüş değil, bu, unutmaktır! Evet, unutmaktır: Sana öğretilmiş her yalanı, giydirilmiş her korkuyu, miras gibi taşınan her suskunu... Çünkü yürümek ileri gitmek değildir; yürümek, geride bırakmayı göze almaktır! Ve bazen hakikate varmak için, kendini bile yolda bırakman gerekir!
Saklanmasan mı artık? Ne o! Bana öyle bakma! Gözlerinde hâlâ o eski korkak parıltı var! Ha ha! Kime benzemeye çalışıyorsun şimdi? Sustukça güven kazandığını sananlara mı? Onlar gibi görünmek, senin gibi olmaktan daha mı az acı veriyor?
Dur! Dur da bir aynaya bak! Kimi görüyorsun orada? Kendi sesinden kaçmış bir çığlık mısın sen, bir hayalin ardında yankılanan?
Ne istiyorsun? Ümit mi? Ha ha! Ümit, düşmeyenin duası değildir, düşenin susmayan çığlığıdır! Evet! Teselli arayan mezara gitsin; uyanmak isteyen önce kendini gömsün!
Evet, evet! Sen hâlâ teselli arıyorsan, git bir mezara sarıl! Ama eğer uyanmak istiyorsan, önce kendini göm ki yeniden doğabilesin!
Ve işte o an... göğün seni unuttuğu yerde, karanlık seni hatırlar! Zifiri karanlığa yemin olsun ki: En parlak ışık, içini kazıyan yürekten doğar ve o ışık, yolu aydınlatmaz; insanı yakar, ta ki hakikate çıplak kalıncaya dek!
Ama önce: Yan! Kendi gölgene kadar yan! Çünkü başkalarını var etmek isteyen, önce yokluğu öğrenmelidir!
Ve sonra: Yürü! Bildiğin yolları değil, korktuğun yolları çiğne! Ayakların seni taşımasın artık; sen ayaklarını sürükle! Ve unutma: Asıl yiğit, korkunun gölgesine basıp başkalarına yol olandır
Ne! Zaman mı diyorsun? Ha ha! Zaman, duranlar için geçmiş olur; yürüyenler için başlangıç! Ve ancak gölgesine basabilen, güneşe yüz sürebilir zira hakikat, korkunun eşiğinden doğar!
Ey aykırı ruh! Yürü! Sevgimle yürü! Çünkü yol senin adını bilmese bile, hakikat bir gün ayak sesini tanır!
İşte içimden böyle buyurdu P!
19 Haziran 2025
Kadıköy, İstanbul




Yorumlar