
İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #13)
- Ergün Gültekin

- 17 May
- 3 dakikada okunur
Güneşli bir vadinin kıyısında, taşlaşmış bir ağacın gölgesinde zihnimdeki iki aykırı benlik oturuyordu. Gecenin koyuluğu yavaşça toprağa seriliyor, rüzgâr yaprakların arasından geçerken sessizliği fısıldıyordu. E1 başını kaldırdı. Bakışlarında donuk bir yıldız gibi sabit duran bir ağırlık vardı. Öfke değildi bu—daha çok, tanıklık etmiş bir ruhun içten yanmasıydı. E2 başı önde, elleri dizlerinde, yorgun ama dikkatli bir sabırla bekliyordu.
E1’in sesi derinden geldi. Soğuktu ama içinde yanık bir yankı taşıyordu.
"Onların hayatlarına imrenerek bakmadığın için bağışlamıyorlar seni," dedi.
"Zaman zaman toplandıklarında değerler hakkında onlara söylediklerini konu ederler. Fısıldaşırlar: ‘Ne istiyor bizden bu karanlık salgın?’"
E2, başını ağır ağır kaldırdı. Gözlerinde sakin ama yakıcı bir dikkat parladı; yüzü, sözleri duymamış gibi dingindi ama bakışı sanki içten içe yanıyordu.
"Neden bu kadar öfkelisin onlara, o yanlış tercih yapanlara E1?"
"Her şey sevilir bende, sevilmemesi gereken insanlar bile. Çünkü gerçek sevenin bir derdi olmaz sevilmekle. Sevgisi ısıtır ve aydınlatır herkesi, bu da eksiltmez kendisini. Yokluğunda bile sevgiyi tutar meşale diye."
Derin bir nefes aldı. Göğsü bir düşünceyle genişledi, sesi içinden taşan bir inançla yankılandı.
"Evet, ey savaşçı! Sevgi yoksa yaşam yoktur. Sevgi varsa, sevgilidir bakılan her şey."
E1 gözlerini kıstı; içindeki itiraz, yüzüne yavaşça yayıldı. Sesi yükseldiğinde, kelimeler keskin bir çatlağı andırıyordu.
"Sevgi mi dedin? Ah, E2... Ben o kelimeyi artık sadece acıyla duyuyorum. Hayat bana kızgınlıkla şunu öğretti: İnsanlara nankörlük yapanlar ve bir de birbirlerine yaklaşarak bencilce gülenler var ya… işte onlar tüm düşlerimi ve sevgimi öldürdüler benim."
Kıpırdamadan durdu; elleri hareketsiz, yüzü solgun. Sözcükleri, yerin hafızasına kazınsın istercesine alçak ama keskin bir sesle çıktı.
"Buradan onlara sesleniyorum işte. Hey! Bencil, nankör tercihlerinizle, kalbimdeki sevgimi aldınız benden, onun anısına koyuyorum laneti üzerinize. Bu lanet, evet size."
E2'nin bakışları yavaşça yere indi; toprağın çatlaklarına, geçmişin izleri kazınmış gibi baktı. Bir iç çekişin ardından, sesi sükûnetle sarmalanmış bir ağırlık taşıyordu.
"Bilgeliğimle onlara karşı hâlâ hoşgörülüyüm. Çünkü zamanın ve kişilerin bana sürekli ölümü hatırlatmasıdır bunun nedeni."
E1, uzun bir bakışla E2’ye döndü. Yüzünde sorgulayan bir sertlik vardı, sesi ise eski bir hayal kırıklığının yankısıydı.
"Ey bilge kişi, ey sevgi düşkünü! Sen çoktan yoldan çıkmışsın. Onlar değil, kötüleri sevme içgüdün öldürdü seni. Hayır! Bir insanı amaçlı bir yola sokmak zordur. Üstelik daha kendini anlamamış olana bunu anlatmak daha da zordur. Yalancı ruh ise söylenilen her şeyi küçümser. Tembellikten."
E2, gökyüzünün karanlığına bakarken sesi dalgalandı; sanki yıldızsız bir gecede, gözlerini göğe değil, kalbine çevirmişti.
"Ey adalet düşkünü! Büyük işlerin üstesinden gelmek elbette zordur. Ama kendi duygularına büyük emirler vermek… başka hiçbir şeyle kıyaslanmayacak kadar zordur. İşte ben, gücü olan ama hükmetmek istemeyenim. Evet! Sadece beklentisiz sevmek isteyenim."
E1, gözlerini karanlığa dikmişti. Omuzlarında geçmişin yüküyle dimdik duruyor, sesi ise sanki içindeki yanık bir mezarın başında yükseliyordu.
"Hayır, benim değer düşmanlarına söyleyecek bir sözüm daha var."
Dudaklarında alaycı bir kıvrım belirdi.
"Sizin başkalarına verdiğiniz acıların yanında beni yaralamanız çok önemsiz kalır. Ben ise size uyutmayan bir adalet vaat ediyorum. Ah! Nereye uçtu şimdi o kahkahalarınız?"
E2, bir anlık duraksamayla göğe baktı. Gözleri nemliydi ama bakışındaki bulanıklık dağılmış, sesi artık berrak bir ırmak gibi akıyordu.
"Kötü olmayı bilmeyen kötülerin, kendilerince iyi olma oyunudur yaşam. Keşke becerebilseler. Hayır, mutluluğu pek azı anlamış olur. Çoğunluk, çirkinlik işte."
"Ama onlara karşı zorba olma yine de, ey savaşçı. Aşırılığın düşüncesi bile üzen beni. Unutma! Merhamet, adaleti bile insafa dönüştürendir."
E1, gözlerini yavaşça kapadı. Dudaklarında buruk bir tebessüm belirdi; sanki geçmişe değil, hâlâ süren bir iç savaşa gülümsüyordu.
"Kimden söz ediyorsun? Benden mi söz ediyorsun yoksa? Söylediklerin doğru olsa bile, yüzüme karşı söylenir mi bu?"
E1, bir adım geri çekilmiş gibi başını öne eğdi. Yüzü karanlığa gömülmüştü ama sesi hâlâ yakıcıydı.
"Bir zamanlar mutluluk veren işaretleri sayardım seninle ve özlemle... ama şimdi kötülere karşı öfke duyanım. Bilmiyorum... belki de hâlâ içimde bir yer, eski ben’e tutunmak istiyor. Ama bu öfke... o sesi bastırıyor."
E2, dudaklarının kıyısında ince bir tebessümle yanıtladı; gülüşü bir barış çağrısı değil, içsel bir huzurun yankısıydı.
"Eksiklik bulup somurtmak için bahane arayanlar dahil herkes mutlu olduğunu sanır. Ama asıl mutluluk affetmeyi bilmektir. Evet! Renk renk, sonu gelmeyen, uçsuz bucaksız çiçekli vadidir yine de benim gönlüm. En kötü kalplerin bile benimle uçmayı sevdiği..."
17 Mayıs 2025
Çankaya, Ankara




Yorumlar