top of page

İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #14)

Gecenin koyuluğu iyice derinleşmişti. Uzaklardan gelen rüzgâr, taşlaşmış yaprakların arasından geçerken eski bir masalı fısıldar gibiydi. E1’in omuzları hâlâ öfkenin ağırlığıyla dikti; ama yüzünde sessiz bir sorgu asılıydı. E2, gözlerini kaldırmadan konuştu—sanki karanlığın içinden bir yıldız doğurmak istercesine:

"Üstün olan ne yapar, bilir misin E1? Başkalarının yapıp ettiğine bakmadan, -evet, övgüyü ve yergiyi bir tutarak- ideale talip olur. Ve karışık yollardan gerçeğe ulaştıranı kendisi seçer. Çünkü bu öğreti, hırsından öfkelenerek deliye dönenler hariç, yere düşmüş olanı elinden tutup kaldırmak isteyendir. Karşılığını ise ayağa kalkanın sadece rengârenk gülümsemesinde bulan."

E1’in sesi incelmişti, ama hâlâ derindi. Yorgun bir kalbin içinden gelen son kıvılcımlarla yandı.

"Sevgi ve merhamet herkes için midir? Hayır, hayır işte. Sevgi hak edilendir bende. Evet! Ne söyleyebilirim ki sana? Ben, hak etmeyenlere sevgiyi veremeyenlerdenim."

E2 yaklaşarak, diz çökmeden yere indi. Ellerini hafifçe uzattı; sesi ise yumuşak ama içe işleyen bir tonla, E1’in içine doğru uzandı.

"Sevgiyi yalnızca hak edene veren biri, bir gün kendisi düştüğünde kimden el bekleyeceğini de düşünmelidir," dedi.

"Ey savaşçı! Belki adaletin terazisini taşıyorsun, ama içinde sevgi olmayan bir terazi sadece taş tartar—ruhları değil."

E2, gözlerini kaçırmadan devam etti.

"Sen, kendi nefesiyle deniz üzerinde süzülen bir yelkenli olabilirsin. Ama çoğu insan, kendi ışığıyla yaşamayı bilmez. Onlar ruhlarını harekete geçirecek kıvılcımı bulamazlar. Bu yüzden, onları anlayamamış olmalarını gerekçe göstererek insafsızlık etme."

E2’nin gözleri bir an E1’e döndü, ama sonra ufka kaydı. Ellerini dizlerine bastırarak derin bir nefes aldı. Sözleri yükselmeden önce içinde birikmiş gibiydi.

"Evet, sen karanlık ve korkunç denizlerde pusulasız dolaşmayı göze almış olabilirsin. Ama bunu herkesten bekleyemezsin. Ben, yönünü kaybetmiş, neyin doğru olduğunu unutmuş insanlardan söz ediyorum. Bazıları korkudan, bazıları alışkanlıktan yanlışların peşinden gider; onların alkışladığı şeyler bile, aslında kendi korkularının yansımasıdır. Bu yüzden onları sadece hatalarıyla yargılama. Çünkü çoğu, neye dönüştüklerini bile bilmez."

E2, ellerini göğsüne doğru çekti. Sanki içinden geçen sevgiyi sarmalayıp korur gibiydi. Gözleri ışıltısız ama sakindi.

"İçlerinde neye dönüştüklerini bilmeyenler varsa... onlara gösterdiğimiz iyilik, belki bir gün aynaya bakmalarını sağlar. Çünkü insan, en çok affedildiğinde kendini sorgular. İşte bu yüzden, tüm sevimsizliklerine rağmen belâ et onlara iyiliğini, ey değerli olan. Şüphesiz mutlu kişi, karşılıksız verendir."

Konuşurken hafifçe E1’in eline dokundu. Sesi alçaldı ama daha etkiliydi; içli ve net bir uyarıyla bitirdi.

"Yakıştıramadın mı yoksa iyiliği, acılar sunana? Ey büyüklenen, budala olma. Bilmez misin? Utanmazları utandıran sadece sevgidir."

E1, başını hafifçe eğdi. Gözleri E2’ye değil, kendi içine bakar gibiydi. Sesi yavaş ama derindi, sanki söyledikleri kendine yönelmişti.

"Söylediklerin güzel… ama ya karanlığa dökülen ışık hiç geri dönmezse? Peki söyle bana E2… hangi söz, sevgiyi gerçekten hak etmeyene bile sunmayı meşrulaştırır?"

E2, bir süre suskun kaldı. Gözleri toprağa takılmış, sanki içinden geçen bir hatırayı dinliyordu. Sonra sesi hafifçe yükseldi—karşısındaki kişiye değil, sanki kendi geçmişine seslenir gibiydi.

"Ben de bir zamanlar sordum bu soruyu. ‘Sevgi, neden hak etmeyene uzansın?’ dedim. O zaman... ben de korkmuştum, sevgimin karşılıksız kalmasından. Ama zamanla yaşam bana öğretti ki... affedilmeyi dileyen affetmeyi öğrenmeli. Hiç kimse, dışlandığı bir ışıktan yolunu bulamaz."

Derin bir nefes aldı. Gözleri ufka takılı kaldı.

"Yaşam kişilerin sınamasıdır aslında, öğretilerin ne denli anlaşıldığını gösteren tuzaktır. Gözleri olmayanlara ve gülümseyişi hiç açmamış olanlara söylediklerim yabancı gibi geliyorsa, bu benim kusurum değil. Evet! Söylemlerimin doyumsuzluğu sevgiyi özletendir. Perdeler sıyırılır, sonra yoklukla cezalandırıldığında arkasından ağlanır. Bu yetmez mi onlara sence?"

E1 cevap vermedi. Sadece içine çöken sessizlikle derin bir nefes aldı; ardından kelimeler, yutulmuş acının tuzuyla ıslanmış hâlde döküldü.

"O ceza… o güzel midir? Ne bileyim güzel midir? Bildiğim tek şey, yetmediğidir."

E2, bu kez doğrudan gökyüzüne çevirdi bakışlarını. Yüzünde bir hüzün çizgisi gezindi; ama sözleri hâlâ bir umudun izini sürüyordu.

"Hayır, onlar hâlâ kurtarılacak ruhlardır benim için."

Sonra yavaşça ayağa kalktı; yüzü gökyüzüne dönük, sesi ise boşluğa değil—kalplere seslenir gibiydi.

"Ey sevgiden üstün tuttuğum kötüler, gözlerimi yaşartanlar... Ben, kalplerinize düşmesi beklenen sevgiyim."

17 Mayıs 2025

Çankaya, Ankara


Yorumlar


bottom of page