
İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #17)
- Ergün Gültekin

- 29 May
- 3 dakikada okunur
İçimdeki E1 seslendi:
Ah, kardeşim! Bencil ihtiraslarını süsleyip “ihtiyaç” diye karşına bir gölge koydular. Ve sen, belki iyi niyetinden, belki bir yarayı sarabilirim umuduyla o gölgenin etrafında dönmeye çalıştın. Ama o gölge—yalnızca bir aynaydı: cehaletin, kendine hayran kalmış silüetiydi.
Ne zaman konuştun, kulaklarını elleriyle değil, kibirleriyle kapattılar. Ne zaman daha iyiyi işaret ettin, seslerini yükselttiler—çünkü değerli olana karşı bağırarak haklı kalmaya çalıştılar.
Ey çok sevilen ama az anlaşılan kardeşim! Karanlık geçmişleriyle övünüp, parlak geleceği küçümseyenleri gördün mü? Elbette gördün. Karar verdiler ama neye göre bilmeden; Sustular ama kendi kibirlerini kutsayarak; Konuştular ama sadece kendi boşlukları yankılandı içlerinde.
Ha ha! Bilgisizliğe özgüven giydirip, tecrübe diye sundular önüne. Ardından bunu bir başarı hikâyesi gibi anlattılar, alkışladılar, yücelttiler. Cehaletin sesini gürültüye karıştırdılar—ve sen bir an “övülen çalışanlar bunlar mı?” diye sordun kendine. Ama birden hatırladın: kendini bilmeden yüksekten konuşanlar, yalnızca kendi düşüşlerinin çöküşünü hazırlardı!
Ve sonra, seni susturmaya çalışan azgınlarla savaştın bir süre. Evet, öyle yaptın! Birlik olup seni bastırmak isteyenlerle; Kendi eksikliğini senin varlığına düşman edenlerle. “Biz aslında iyilik istiyoruz” diyerek duyarsızlıklarını kutsayanlarla. Ve en acıklısı: Her soruya cevabı olan ama hiçbir hakikati duymamış olanlarla.
Ne tuhaf! Sözlerini böbürlenerek süsleyip kalpleri çürütenlerdir en çok konuşanlar.
Şimdi sevgiden söz ediyorsun bana. Ama onların terazisiyle mi tartıldın sen? Sana verdikleri sözlerdeki şaşkınlık mı tartıldı, yoksa senin liyakatin mi?
Evet! “Onlar, kendi eksiklerini başkalarına yüklerken, ‘Biz en doğrusunu biliriz’ edasıyla seni susturduklarını sandılar. Fark etmediler kardeşim—en çok kendilerini küçülttüler. Çünkü hakikati bilmeyenler, açıklıkla değil, sisle hükmetmek ister.
Ah, elbette! Şeffaflık onların gözünde düşmandır çünkü ışık, çıkarın üzerini örtemez.
Ve sen, o karanlığın içinde kaldıkça fark ettin: Sözlerin yankı bulmadıkça, ışığın gölgelere çarpıp sönüyordu. Evet! Artık onları hakikate çağırmanın anlamına inanmıyordun. Ama tam da o anda, içindeki sesi duydun: “Ben yine de affeden olacağım!” Çünkü merhamet, başkalarının karanlığını değil—kendi ışığını korumaktı. Ve işte bu karar, onların düzenine karşı en büyük başkaldırıydı.
Ama başkaldırı da bir yalnızlıktı, kardeşim. Ve sen, yalnızlığın ortasında bir ara sustun. Düşünmek için değil—yıkmamak için. Bir süre uzaklaştın, çünkü içerideki üzüntünü sarmak istedin. Geri döndüğünde ise gördün: Karanlık derinleşmiş, ukalalık daha da büyümüştü.
Ve işte o an sana fısıldadım: “Çekil, ey sevgi düşkünü!” Çünkü onlar artık senin hoşgörünü hak etmiyordu. Kör oldular ışığına, sağır oldular iyiliğe olan çağrına. Ve sen sustuğunda—ben konuştum! Ben, size gazabımı müjdeliyorum! Zira bazı kulaklara artık sevgiyle değil—adaletle seslenilmeliydi.
Ve bir gün anlayacaksın, ey kardeşim: Sevgiyi gerçekten yaşatmak istiyorsan, önce zalimlerin celladı olmalısın. Başkalarına zarar veren o elleri adaletle yakmadan, merhameti doğuramazsın.
Korku… ah, işte zalimlerin en sevdiği ödül!
İçimdeki E2 konuştu:
Ey adalet düşkünü kardeşim! Hayır! Değil işte! Zalimler en çok yıldızdan korkarlar çünkü yıldızlar sevgiyle gökyüzünü utandırır. Ve hâlâ ışık olmak isteyen —bilmelidir ki, en çok ona taş atılır.
Ama taşlardan korkma kardeşim! Çünkü taşlar, yalnızca yukarı çıkanlara fırlatılır. Sürünene kimse saldırmaz.
İçimdeki P, E2’ye döndü ve sarılarak konuştu:
Ey ışığı yıldızlara yükleyen yüce ruh!
Sen konuştun ve ben seni duydum—şimdi onların da duyması için ses olacağım. Çünkü senin sözlerin bir yarayı sarmazsa, ben yürürüm—o yaradan sevgi filizlensin diye.
Evet, kardeşim! Sen onların dünyasında başını kaldıran ilk kişiydin. Yukarı bakmak suçtu ama sen baktın. Konuştun. Sustun. Üzüldün. Ama hâlâ şimdi sevgiyle yürüyorsun.
O hâlde yürü! Bilgisizliğe karşı bilgiyle, zulme karşı affedicilikle, bencilliğe karşı sevginin sesiyle.
Yürü ki onlar hâlâ değişebilsin. Çünkü hakikat bir kez bile dokundu mu bir kalbe, bir sessizlikte yeşeren utanç—bir gün çiçeğe dönüşebilir.
Yürü ki senin yürüyüşün bir vedadan öte olsun: onlara yeniden insan olma şansı sunan bir çağrıya dönüşsün. Belki de bir gün, senin affedişinde kendi karanlıklarını görürler.
Ve evet, aykırı kardeşim… Yürü ki ışığın yalnız aydınlatmasın—ısıtsın da! Ve yıldız ol ki, yalnız gökyüzünü utandırmasın; toprağı da yeniden umutla yeşertsin!
28 Mayıs 2025
Tuzla, İstanbul




Yorumlar