
İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #2)
- Ergün Gültekin

- 23 Nis
- 3 dakikada okunur
Gün batımının kızıl soluğu göl yüzeyine dokunurken, artık gür ormandan çıkmışlardı. Onlar yalnızca yolun yolcuları değildi; benliğimin sessiz vadilerinden süzülen, zihnimin kapılarından geçerek gezgin gibi yürüyen içsel erdemlerdi. E1 -sırtında yorgunluk değil, adaletin yükünü taşıyan varoluşçu bir savaşçı- dik ve suskun duruyordu. Onun solunda, sevginin en ağır sessizliğiyle örtünmüş E2 vardı; kalbimin içinde merhameti taşıyan bir sevgi düşkünü. Bir adım önünde ise, saçlarına iyimserliği örmüş bir kız çocuğu (P): ümitli bir farkındalık gibi taptaze ve dürüst.
Zihnimdeki "Adalet", "Sevgi/Merhamet" ve "Ümit/İyimserlik" değerleri, içimdeki çelişkilerin çatışmadan yürümeyi başarabildiği o nadir denge ânında, aynı yöne bakıyorlardı. Sanki beni bir yana çekiştirirken, bir yandan da ilk kez birbirlerine meydan okumuyorlardı. Kendimle bölünmeden yürüyen bu üç aykırı tutarlılık, ormanın serin gölgeleri arasında ilerleyerek, göl kıyısında dizlerinin üstüne çökmüş genç bir kadının önünde durdu.
Kadının gözlerinde yalnızca yorgunluk yoktu; artık umut etmeye bile direnen bir boşluk vardı. İçimdeki P önce küçük dişlerini göstermek istermiş gibi kıkırdadı, ellerini birbirine vurup yerinde zıpladı. “Ay, çok şahane!” dedi mırıldanarak, sonra da E2'nin kulağına eğildi; fısıltısı, içimde hâlâ titreyen bir umudun yankısı gibiydi.
E2, uzun bir iç çekişin ardından, gölün suskunluğuna bakarak genç kadına seslendi — ama asıl sözü ona değil, onun içindeki karanlık karamsarlığaydı:
Ey gökyüzüne küsen su kuşu,
Ey çok sevilen!
Ne kadar da kolay vazgeçer oldun,
Kendi potansiyelin ve yeteneğinden?
Neden?
Sahi, ümitsiz kalacak kadar mı
Zenginsin sen?
Sana olan sevgime ant olsun, yanlış yoldasın!
Ey, kendi değerini bilmeyen ıslak hüzün!
Zorluklardan da korkma!
Aksine sev onları!
İnsan, kırıldığı yerden filiz verir.
Bil ki sana acı veren ne varsa,
Seni dönüştürmeye çağırandır.
Hadi! Uyan!
Zorluklar seni yıkmak için değil,
Senin derinliğini hatırlatmak için vardır.
Onları sev!
Ve unutma: Hiçbir başarı güneşi,
İçinde karanlığı delip geçen
Ümitli bir ışık taşımadan
Kendiliğinden doğmamıştır.
Biliyorum! Uzun süre,
Anlamını yitirmiş değerlerin,
Gölgesinde yaşamaya zorlandın sen.
Ama unutma:
Güzel günler sana gelmez,
Sen onlara yürümelisin.
Ey sevgime hükümlü, aykırı gençliğim!
Kişinin kendini bilmesi için,
Tüm yetersizlikleriyle birlikte
Kendi potansiyelini tanımlaması
Ve kendini, eksikleriyle birlikte
Olduğu gibi sevmesi gerekir.
İşte tam da bu yüzden:
Sev kendini!
Ki her gelen gün,
Bir önceki gün sende eksik olanı
Umudunla tamamlamaya gelsin.
Ey, sevgime kendini yakıştıramayan güzel!
Hadi, sızlanma artık!
Bilmez misin?
Şikâyet değil; emek kutsar yarını.
Hayal kurmak ise kolaydır
Ama peşinden gitmek,
Ancak yüreğini
Avuçlarının arasına alabilenlerin işidir.
Ve hatırla:
Bu iyimser kız çocuğunun gülüşü kadar
Duru bir amacın peşindeysen
Sıkıntı bile sevinçtir.
Çünkü ne zaman bir yürek,
Bir davaya kendini adamışsa,
Zorluk ve engeller bile anlam kazanır.
Ey, her olmuş şeye üzülen güzel!
Geçmişin yasını tutmadın mı yeterince?
Hadi! Her şeyi ardında bırak da
Geleceğin ışığını yüzüne yaklaştır artık.
Ama geçmişten ne öğrendiysen
Al hepsini yanına,
Kırık aynalardan yansıyan
Tüm geçmiş öğretileri de al yanına.
Ve yürü...
Sakın vazgeçme!
Çünkü yarın,
Geçmişin pişmanlığıyla değil,
Ümidin, iyimserliğin cesaretiyle kurulur.
Sivrisineklerle de uğraşma,
Önce zihnindeki bataklığı kurut.
Ve ne zaman karanlık bastıysa,
Bir kandil yak içinde;
Adı da Ümit olsun!
Güzel günleri vaat eden o ümidin
Hep zafer çığlıkları atsın içinde.
Çünkü dünyayı değiştirenler,
Karanlıktan kaçanlar değil;
İçinde ümit güneşi taşıyanlardır.
Hayır!
Umut, ellerini açarak istediğin
Bir dilek değil,
Teri alnına düşüren bir kararlılıktır.
Özgül ağırlığı olan bir başarı için
Hadi kalk ve azimle yürü!
Ve unutma:
Yola düşmeyen dilekler,
Kendi küllerinde boğulur.
Oturduğun yerden de umut dilenme artık,
Çünkü umut, bir şey istemek değil,
Güzel bir gelecek için ve uğruna
Neşeyle yola düşmektir.
Hayattan eksik olanı fark et
Çünkü umut:
“Olabilir” diyebilme cesaretidir.
Ve o cesaret,
Seni yerinden kaldıracak olan
Yaşama cüretidir.
Ey, her şeyden çok sevilen!
Hayatta daha iyi olan bir şeyden
Pay almak istiyorsan,
Hemen düştüğün yerden ayağa kalk
Ve harekete geç!
Unutma!
Kaybettiğinde değil…
Vazgeçtiğinde yenilirsin.
Hadi, Kalk ayağa. Ayaklan!
Çünkü sen
Ümitsiz kalacak kadar fakir değilsin!
Düştüğün bu yer,
Yeniden doğacağın yerdir.
Ve şimdi, Ayağa kalk!
Çünkü seni bekleyen,
Ümit dolu güzel bir gelecek var!
Ve o güneşli güzel gelecek,
Yalnızca yürümeye cesaret edenlerindir.
Ey, benzerliği sevgim olan!
Kararlı adımlarla ilerlersen,
Senden büyük görünen engellerin
Küçüldüğünü göreceksin.
Ve bil ki, başarı;
Ancak uğruna
Mücadele ettiğin şey kadar anlamlıdır.
Hadi, hadi! Neşeli bir yürüyüşle yola düş!
Eğer güzel talihinle
Güneşli bir günde karşılaşmak istiyorsan,
Neşeli bir yürüyüşle yola düş!
23 Nisan 2025
Sancak, Ankara




Evren, doğa, canlılar... Geçmişten günümüze hepimiz bu gelişimsel sürecin bir parçası olduk. Dünümüzün bugünümüzle aynı olmadığı gibi yarınımız da aynı olmayacak. Hatta yarını bırakın saniyeler içinde bile bir şeylerin değişmesi mümkün.
Hayatlarımızı pamuk ipliğine bağlı yaşıyoruz. Hal böyleyken yine de değişim kelimesini duyduğumuzda içimiz ürperiyor. Bunca zamandır evrendeki değişikliğin bir parçasıyken konu kendi hayatlarımıza geldiğinde neden endişeye kapılıyoruz?