top of page

İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #22)

Ah! Ne bilsin, kalabalığın sıcaklığına sığınmış ama yine de ürperen yürekler, tek başınalığın nasıl alev alev yaktığını? Ne anlasın, kendi sesini bir ömür susturmuş diller, bir düşüncenin sessizliğe çarpa çarpa nasıl yıldızlara uzandığını?

Onlar için yalnızlık sadece bir çöküştü, bir sürgün, bir yokluktu! Ha ha! Ne büyük bir yanılgıydı bu! Oysa ben hiç yalnız kalmamış, bilinçli tek başınalığı seçmiştim! Kimse beni terk etmemiş, tersine, bensiz kalmayı hak eden her şeyi ben terk etmiştim!

...

Evet! Ben hiç yalnız kalmadım, kendime giden suskun bir yola adım attım! Ve o yürüyüşte, üzerime yapıştırılan her kimliği, her kalıplaşmış sesi bir bir çözdüm.

Kalabalığın suratına yapıştırdığı maskeleri yüzümden sıyırmadım yalnızca; ben, o maskeleri sessizliğimin ateşinde erittim! Evet! Ezberlenmiş doğrularını ayaklarımla ezmedim, öfkemin içindeki hakikatle susturdum!

Ve sustuğumda hakikat dile geldi ve o anda fark ettim ki: Onların “birlik” dediği şey, aslında bir körlük yemininden ibaretti!

Oysa ben; sürüden ayrıldığımda kaybolmamış, aksine kendi sessizliğime sığınmıştım! Çünkü hakikat çoktan boğulmuştu o alkışların uğultusunda. Ve ben; dışlanmışlığın çukuruna düşmemiş—arınmışlığın zirvesinde benliğime yeniden doğmuştum!

...

Evet, ben aykırıyım! Aykırıların en aykırısı! Ama bu aykırılık, yalnızlıkla karıştırılamayacak kadar derin bir duruştur! Herkesin alkışladığı yalanlara karşı, tek başıma ama dimdik durabildiğim bir başkaldırıdır bu!

Ama bazen bu başkaldırı, yalnız durmakla kalmaz, ayrılmayı da gerektirir.

Evet, ben de bu yüzden çekildim aralarından! Ama bir kaçış gibi değil, bir uyanış gibi! Zira bazen cesaret, en yüksek zirveye tırmanmakla değil; bütün zirveleri elinin tersiyle itip, içine bakabilmekle ölçülür!

Ve işte o an, ben de baktım ama körlükle değil, uyanmış bir ruhla! Çünkü içimde yankılananlar artık kelime değil; onlar, düşüncenin ötesine uzanan sessizlik damlalarıydı.

Ve orada, sezgiyle değil, ruhla çağıran bir yön duydum içimde! Ne bir pusula vardı elimde ne de bir yol çizgisi; ama ben, görünmeyeni izleyerek yürüdüm!

Hayır! Bu bir kaçış değildi! Kimselerden kaçmadım ben! Ben yalnızca kendime vardım, görünmeyen yollardan, adı konmamış vadilerden geçerek!

Ve evet, adımlarım toprağa değmedi belki; ama içimde bin uçurumu geçtim! Dünya çığlığını yitirdiğinde, ben içimde bir ezgi duydum. Sessizlik büyüttü beni, susuş olgunlaştırdı. Çünkü içimdeki yankı artık sözle değil, sezgiyle konuşuyordu!

Ama bunu duyan olmadı. Dediler ki: “Yalnızlık soğuktur!” Ah! Ne kolaydı, bilmediğine bir isim yapıştırmak! Ne kolaydı, her yabancıyı sürgün sanmak, her uzak duranı eksik saymak!

Ama hayır! Ben dışlanmadım, ben kendimi geri çektim! Beni itmediler, ben uzaklaştım! Çünkü çürümüş dostluğun sofrasında kalmak, kendine ihanet etmekti! Ben o ihanetten kalktım ve kendi yalnızlığımın göğüne uzandım!

Evet! Bu bir kaçış değildi, bu, bir arınmaydı! Zira ait olmamak, sürüye benzemekten daha erdemliydi! Ve evet! Yozlaşmış kalabalıkla aynı çamura batmamak, insan kalabilmenin son yüceliğiydi!

İşte bu yüzden, ben kalabalıkta eksilmektense, içimde çoğalmayı seçtim! Dışlandığımı sandıkları yerde, ben kendi özgürlüğümü keşfettim.

Ve şimdi soracaksınız belki de: Ne duydun o sessizlikte?

Biliyor musunuz? Herkes duymak isterdi alkışı; çünkü o, kulağı okşar ama ruhu uyuştururdu. Ama ben, içimde kıpırdayan o sessiz çağrıya kulak vermiştim. Ve işte o ses! Ne tatlıydı, ne dehşetliydi! Hayır! O ses, bana kim olduğumu öğretmemişti ama kim olduğumu duymamı sağlamıştı.

Ve bir kez duyduğumda, geri dönüş imkanım kalmadı.

Ah, o fısıltı bir kez içimde yankılandığında, hiçbir alkış kandıramadı artık beni! Çünkü o ses, kalabalığın gürültüsünü değil, ruhumun en derin çatlaklarını titreten bir hakikatti! Ve işte o an… dışarıdaki çığırtkanlık benden uzaklaştı; içimdeki sessizlikse bana yaklaşmaya başladı.

Ve ne zaman içime döndüysem… işte o zaman konuşmaya başladılar! Hep bir ağızdan bağırdılar: “O, uzaklaştı!” Ama ah! Kim anlayabildi ki bu içe doğru yürüyüşü?

Ben kaçmadım onlardan, ben kendime yürüdüm! Evet, küsmek için değil, var olmak için döndüm! Yüz çevirmedim hiç kimseye, yalnızca yönümü değiştirdim. Ve yönüm artık dışarısı değil, içimdeki insandı!

Çünkü ben, en uzaklara gitmedim, en derine indim! Karanlığa değil, hakikate yaklaştım! Ne içimde kin taşıdım, ne de gönlümde kırgınlık... Ben yalnızca, daha hakiki bir varoluşun hasretini duydum.

Ve o hasret, beni kelimelerden öteye çağırdı. Sustum, çünkü artık duymak istiyordum! Ne övgüyü, ne alkışı, ne de unvanı... Ben düşüncemin çıplak titreyişini ve ruhumun soyunmuş hakikatini duymak istedim.

Ve işte o sessizlikte, bir gerçeği fark ettim: Yalnızlık, bir hücre değilmiş, bir evrenmiş! Karanlık değilmiş, meğer içsel bir aydınlıkmış!

Çünkü konuştuklarım belki başkalarına aitmiş; ama duyduklarım... evet, onlar yalnızca bana fısıldanmıştı.

Ve o fısıltıydı işte, beni zamanın ötesine taşıyan, beni sınırların ötesine geçiren! Ve sonunda — evet, sonunda — ben kendime vardım!

Ve anladım: Kendine varan, durmaz; kendini aşmaya koyulurdu! Çünkü ruh, bir bedene sığmadığında düşünceye binerdi. Ve o düşünce, tek kişilik bir gemiyle sonsuzluğa açılırdı!

Ama o gemide artık yalnız değildim! İçimdeki benlikler de benimleydi, her biri kendi hakikatine uzanan ayrı bir rota çizmişti! Ve evet, her biri kendi yönüne yürürken, beni yeniden ve yeniden doğuruyordu!

Ve dışarıdan bakanlar, bu sessizliğe anlam veremedi. Dediler ki: “Neden sessizsin?”

Ha, ha! Çünkü zihnimdekiler, henüz doğmamış bir hakikatin sancısıydı! Onlar, sıradan fikirler değil, yola çıkmamış bir bilgelikti! Zira bazen bir fısıltı, bin haykırışı sustururdu ruhta!

Hayır, ben yalnız değildim! Ben, kendimle, kardeşlerle beraberdim! Ve bu beraberlik, her kelimeden daha sahici, her kalabalıktan daha sadıktı!

Ah, bu sadakati hiçbir yerde bulamazdım; çünkü dışarıda bin ses vardı ama içimde tek bir yankı ve o yankı, hiçbir gürültüyle bastırılamayacak kadar hakiki bir çağrıydı!

Evet! İçime yürüdüğümde, artık hiçbir alkış beni kandıramaz, hiçbir uğultu beni boğamazdı. Çünkü ben, sessizliğin ateşinden geçerek benliklerimi arttırmış ve orada, içsel yankıların eşliğinde donup kalmıştım.

Ve işte o anda anladım: Yalnızlık, sanıldığı gibi bir eksiklik değilmiş, kendi içindeki yankıları duymaya cesaret edebilenlerin evreniymiş!

İşte bu yüzden kalabalık, herkesi bir sese dönüştürürken; ben sessizliğin içine çekildim, orada unuttuğum parçalarımla yüzleştim.

Ve evet ben, kendi içimde dağılmış olanları topladım; her biriyle yeniden tanıştım ve bir hakikatte bütünleştim.



16 Haziran 2025

Yıldız, Ankara


Yorumlar


bottom of page