top of page

İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #23)

Ve insanlar toplandı—ama bir dağın yamacında değil, kendi vicdanlarının uçurumunda. Her biri bir yükle sürüklendi oraya: kimi bir alkışın gölgesini aradı, kimi suskunlukla affedilmeyi, kimi de yalnızca hatırlanmamayı umut etti. Güneş batarken, uzayan gölgeler susturdukları hakikati toprağa çizdi. Ve işte o anda E1 doğruldu! Ne elinde bir kılıç vardı, ne de bir dua—yalnızca yüreğinde köz gibi yanan bir öfke, dilinde yıldırım gibi çakan bir hakikat vardı! Ve haykırdı:

Ey insanlar! Ey adaleti dillerine mühürleyip de terazisini yalnızca kendi menfaatine tutanlar! Ne sandınız? Eşitlik, herkese aynı tasla su vermek midir? Hayır! Çünkü biri bir damla için yanar, öteki bir selde sürüklenir! Adalet, eşit pay değil—hak edilmiş hakkı bilmektir! Ve siz, acının ne demek olduğunu bilmeden hüküm verdiniz; teraziyi taşla değil, keyfinizle tarttınız!

Ve umut… Ah, onu göğe astınız ama karanlığa hiç sormadınız: “Ben neredeyim?” Işığa ulaşmayı sandınız kurtuluş; ama umut, gecenin içinde gözlerini açık tutabilmekti! Zira yıldızlar sadece karanlıkta parlar; ama siz hep sabahı alkışladınız! Ve umudu, ışığın içinde değil—karanlıkta ayakta kalanların bakışında aramadınız!

Ey kendini alkışla yüceltenler! Aynaya köle olmuş benlikler! Özsaygı, adını haykırmak değil—kimse bakmazken bile eğilmeden yürüyebilmektir! Kalabalık susarken, yüreğini pazara sürmeden geçebilmektir, o taşlanan meydanlardan! Evet onur, alkışlarla değil; yalnızken eğilmeyenin omzuna düşer!

Ve siz, cömertlik naralarıyla sahne kuran eller! Verdiğini hatırlayan—bilin ki hiç vermemiştir! Gerçek fedakârlık, geri dönmeyeceğini bilerek uzatılan bir eldir. Evet! Güneş her sabah doğar ama ardında kimi ısıttığını, kimi yakıp geçtiğini bilmez! Zira iyilik, hesap tutmayan bir unutuşla kutsanır—ve asıl değer, unutulduğunda bile iz bırakandır!

Ah, sabredenler! Katlandıklarını susarak biriktiren hüzün tüccarları! Sabır ne zaman pazarlık oldu? Gerçek sabır, ateş üstünde yürürken bile umutlanmaktır. Ah! Bilmez misiniz? Bir tohum… yerin altında çatlarken bile bağırmaz!

Ah, tevazu dediniz ha! Siz ki eğilmeyi küçülmek sandınız, sessizliği yenilgi zannettiniz! Oysa tevazu, gücünü haykırmayanların örtüsüdür—yüksekliğini ispat etmeye tenezzül etmeyenlerin onur giysisidir! Unutmayın: Dağlar bağırmaz; ama gök, onların sessizliğine yıldızla selam verir! Ve siz... Siz sesinizi alçaltmadınız; yalnızca haykıramadığınız için sustunuz!

Ey sözlere inananlar! Güveni dillerde aradınız—ama bilmez misiniz ki söz, rüzgârla savrulur; niyetse toprağın altındaki kök gibi derine iner! Siz, evet siz, sadakat dediniz ama konforun sınırından öteye geçmediniz! Evet! İhanetiniz sessizlikte gizliydi—çünkü siz, güveni vaat ederken bile kendi korkunuza hizmet ettiniz!

Ey nazik görünen hırçınlar! Nezaketi dudaklarınızda taşırken, bakışlarınızda zehir gezdirdiniz! Bilmez misiniz? Gerçek nezaket, haklıyken bağırmamak; haksızken bile incitmemektir! Çiçeğe basmamak değil—onu görüp yolunu değiştirmektir!

Sadakati ise yanında kalmak sandınız! Oysa sadakat, yokken bile ardında doğruyu savunmaktır! Evet o, zincirle değil—özgürlükle geri dönme iradesiyle yoğrulur! Ey sadık görünen uzaklar! Siz ki onun yanında konuşurken, ardında sustunuz—ve bu, bağırarak ihanetten daha sinsi bir sessizliktir! Bilmez misiniz? Sadakat, bir bedene değil—bir değere bağlanmaktır! Ve siz, değer kaybolduğunda ilk terk edenlerdiniz!

Ah! Özgürlüğü istemekle özgür olunmaz! Siz ki her arzunun peşine koşarken zincirlediniz kendinizi! Gerçek özgürlük, kapılar açıkken içeride kalmayı seçebilmektir! Yapabileceğini bile bile yapmamaktır! Ey arzularının efendisi sanılan köleler! Unutmayın: Zincir demirle değil, arzuyla örülünce—özgürlük en büyük aldanış olur!

Merhameti zayıfa eğilmek sandınız! Oysa en derin merhamet, bir zalime üzülmeyi göze almaktır! Çünkü çürüyen bir ruhun içinden hâlâ insana ulaşabilmek—işte o, en ağır yüktür! Ey taş atanlar! Bilmez misiniz? Acıya sırt çevirmek değil, kötülüğün içinde bile insana dair olanı ayırt edebilmektir merhamet!

E1 sustu. Ama bu, bir suskunluk değildi—bir kıyametti! Çünkü hakikat, bazen söylenmez; içeriden taşar, kalbi yarar ve sessizliği çığlığa dönüştürür! O gece, vicdanın kıyısından dönen her insanın içinde bir ses yankılandı: “Söylenmemiş söz, en derin yaradır!”


23 Haziran 2025

Torbalı, İzmir

Yorumlar


bottom of page