top of page

İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #27)

Güncelleme tarihi: 19 Tem

Dün akşam bir baykuş öttü karanlıkta, sanki bir uyanış çığlığı gibi geldi önce bana: öyle derin, öyle engin bir yankı taşıyordu ki rüzgârda.

Ama bir yalandı sesi ve ben baykuşun bilgeliğinden çok, bir çakallığa yakın olduğuna inanmak istedim.

Aslına bakılırsa, ne bilge ne korkak bu puslu orman kuşu. Sahiden, vicdanı kanamış bir göz gibi dolaşır gecenin kıyısında.

Çünkü açgözlü ve sinsidir gece kuşları; karanlıkta adaletin izini değil, gafilin kalbindeki yaşam sevincini koklar onlar.

Hayır, sevmiyorum onu, dallarda sessizce kurnazlık arayan bu karanlık gözlü hırsı! Ah! Tiksinirim, vicdan penceresinden içeri sızan her yalandan!

Usulca ve sinsice uçuşur gökyüzünde – ama sessiz uçan, kanat çırpışını saklayan iki yüzlü avcıları sevmem ben.

...

Her erdemli çırpınış sesini duyurur; oysa çakal pusuda bekler. Bak, çakal gibi süzülüyor ayazda, sahtekârca.

Bu benzetmeyi sunuyorum size, kara kalpli yöneticiler, siz erdemli görünenler! Ah! Benciller – diyorum ben size!

Hakikati dile doluyorsunuz — ama o dildeki titreyiş, cesaretin değil, korkunun yankısıdır! Evet! Siz hakikatin sevdalısı değil, onu taklit eden korkak suretlersiniz!

Hakikate ait olanı aşağılaması için kandırdılar ruhunuzu, ama kandıramadılar iştahınızı: oysa en çürütücü zehir açgözlü ihtiraslarda saklıdır!

...

Şimdi kendinden utanıyor aklınız, arzularınızın peşinden gittiği için; kendi utancından eğiliyor puslu yollarda, gözleri kapalı.

Evet! Aklınız utanıyor sizden — çünkü yüksek ideallerin yolunu bırakıp arzularınızın izinden gittiniz! Ve şimdi o utanma duygusuyla kıvrılıyor yollarınız: sahte, gölgeli ve yüzleşmeyen bir yaşamın içinde.

“Benim için en yüce şey, güç istemeden yürümek, alkış beklemeyen bir asil olmak” – böyle fısıldar sahte ruhunuz kendi gölgesine:

Hayır! Bu bir yalandır! Kendi arzunuza esir olduğunuzu saklamak için, kendinizi kandırıyor, kendi suretinize bile maskeler takıyorsunuz!

"Ben arzu etmeden de mutlu olabilirim. Hiçbir şeye sahip olmasam da sadece soğukkanlı bir gözlemle, tutkudan arınmış bir varlık gibi yaşayabilirim. Bedenim hareketsiz, soğuk; ama gözlerim... gözlerim ay gibi hayranlıkla bakıyor hayata."

Ah! Bu sözlerinizin de hepsi yalan! Arzuyu bastırdığınızı iddia ederek, duygusuz bir bilgelik görüntüsü veriyorsunuz bana. Ne kadar da soysuzca...

...

İşte, hakikatin keskin idraki budur: karşısında bir hayran gibi susmak, arzunun bile boynunu eğdiği o büyük sessizlikte beklemek...

Ah, siz ikiyüzlüler, siz hırslılar! Sevgi ve masumiyet eksik sizin değerlerinizde ve bu yüzden zehir katıyorsunuz hayata!

Sahiden, siz hakikati gerçekten sevmiyorsunuz — sadece onu seviyor gibi yapıyorsunuz; adaletle coşanların maskesini takarak.

Hah! Nerededir masumiyet? Kendini unutanda saklıdır o — sırtına yük almaktan kaçmayan ve benliğinden büyük bir anlamı doğurmaya cesaret edenin yüreğindedir!

Nerededir yücelik? O, erdemin bir ağızda tutsak kalmasına razı olmayan, onu eyleme taşıyan kalptedir.

İşte budur sözüm size, ey güce ve paraya tapanlar!

...

Ama şimdi sizin dürüstlüğünüz, “vicdanlı adalet” adını almak istiyor! Ve kapalı gözle baktıklarınıza “bilgelik” diyorsunuz! Ah, her kutsal kavramı lekeleyen sizler! Siz kötü kalpli maskeliler, siz “kimseye zarar vermemiş” olarak nitelendiriyorsunuz kendinizi ama yeryüzünde hiçbir iyi şey yapmamış olmak olacak lanetiniz.

Evet! İyiliğe gebe gibi dursanız da zihninizin karanlık ufkunda, hâlâ filizlenmedi erdemin tohumu!

Sahiden, yüce sözlerle süslüyorsunuz dudaklarınızı; ama söyleyin şimdi: yalancı dürüstlüğünüzle, kalbinizin titrediğine mi inanalım; yoksa titreyen yalnızca çıkarlarınız mıydı?

Ama benim sözlerim horlanmış ve çatlamış taşlar gibidir; siz o koltuklarda süslü kelimelerle konuşurken, ben perde arkasında yankılanan çıplak hakikatin ta kendisiyim!.

...

Hâlâ fısıldayabilirim onlarla, hakikati o dalkavuklara! Evet, benim inancım, değerlerim ve asi söylemlerim – sizin erdem yalanlarınızı çatlatacak!

Kötü bir koku vardır hep sizin koltuklarınızın çevresinde: gizli menfaatlerin, ezilmiş hakların ve örtülmüş pişmanlıkların kokusu vardır havada!

Bir “değer” maskesi geçirmişsiniz yüzünüze, ey duyarlı ve zararsız görünmeye çalışanlar! Ama o maskenin altına sinmiş, henüz bozulmamış ihtirasınız — ve işte tam da bu yüzden kokar hâlâ içinizden taşmayan kötülük!

Sahiden, yanılıyorsunuz, siz “cahil yöneticiler”! Ah, bir zamanlar ben de yanmıştım sizin değerli pozisyonlarınız için. Anlayamamıştım, altında bir kurt gibi içten içe kemirenin, adaletsizlik olduğunu.

...

Bir vicdanın soluğu var sanmıştım sözlerinizde, ey “erdem katilleri”! Sizin inandıklarınızdan daha yüce bir amaç olmadığını sanmıştım!

Uzaklık gizledi benden, riyakârlığınızı ve sahte amaçlarınızı.. Ve bir bukalemunun arzusuyla süründüğünü göremedim göğe doğru.

Ama yaklaştım size: o zaman gün doğdu bana, – ve şimdi doğuyor size, – çöküyor değer oyununuzun sahnesi.

Bakın şuna! Yüzleşmiş ve solgun bir hâlde duruyor orada – dürüstlüğün şafağına karşı!

Çünkü geliyor işte, yakıcı bir hakikat olarak – onun içtenliğe duyduğu özlem geliyor! Ah! Masumiyetin ve adil olanın yanık hasretiyle doğar her hakiki öğreti!

...

Bakın şuraya, nasıl da sabırsızca yükseliyor içimizden! Gerçeğin susuzluğunu ve adaletin kavurucu soluğunu hissetmiyor musunuz?

Kendine çekmek istiyor tüm o çürümüş suskunluğu; gölgeleri ışıkta eritmeyi istiyor: değerlerin sesi kabarıyor, içimizde bin yankıyla.

Gerçeğin açlığı kucaklasın ve tutsun istiyor onu; sorumluluk duymayı, rehber olmayı, gölge değil yön olmayı!

Sahiden, bir güneş gibi seviyorum adaleti ve hayatın en karanlık, en anlaşılmaz, en acı dolu taraflarını.

Ve budur benim etik liderlik dediğim şey: tüm çürümeden çıkmalı yukarıya – adaletin ve sevginin yükseğine!

...

Ey karanlıkta kalanlar! Kalkın! Çünkü hakikati yalnızca görenler değil, onu taşıyanlar dönüştürür! Gölgeye tutunan susar; ama susan da suç ortağı olur!

Artık yürüyün! Çünkü etik liderlik, sözle değil — sorumlulukla doğar!”



18 Temmuz 2025

Manisa


Yorumlar


bottom of page