top of page

İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #42)

I.

Sessiz dağ yollarında yürürüm uzun zamandır — vicdanın kendi fısıltısını bile duymadan.

Yol mu beni seçti, yoksa ben mi yolu? — Kimin buyruğunda doğar irade, kim kime yürür: bunları bilmem.

Rüzgârın savurduğu bir yaprak mıyım, yoksa o iç çağrının buyruğunda yürüyen mi? — belki her ikisi de, belki hiçbiri; ama bilirim ki vicdanın yönü, insanın arzularından daha eskidir.

Ve eğer bilgelik, ait olmayanda saklıysa — ben o çağrının içinden doğdum; çünkü kutsal gök, öğretenlerin en bilgesidir. Ve onun adaleti, insanın yüreğinde yankılanır; her dürüst adım, evrenin sessiz yasasına yazılır.

Ve yol beni size getirdi, ey aykırılar — şimdi konuşuyorum size, çünkü benim sesim bana değil, içinizde fayda yaratan, üretken ve adil olan insanın ateşine aittir!

...

II.

Ey yorgun ruhlar! Başarısızlık değildir korkunç olan — ama hayatın anlamını yitirmektir, çünkü hakikatin çağrısını duymayan ruh, yaşarken ölür.

Demiştim size: Benim yürüyüşüm bir bilgiden değil, vicdanın içimde yaktığı buyruğun ateşindendir; zira merak sorar ama çağrı emreder.

Ah! Hiç o sesi duyan dönmüş müdür geriye? — Sanmam; çünkü o ses, insanın özündeki kudretin yankısıdır, dönmeyi değil, dönüşmeyi buyurur.

Ben de o yankıyı duydum; beni yollara süren, içimdeki vicdanın ateşli buyruğuydu.

Bir ses dedi bana: “Git, sars uykuyu; çünkü sarsılmayan dirilmez.” Ve ben yürüdüm o sesin ardınca — çünkü yalnızlığım bir seçim değil, vicdanın emanetiydi.

O vakit kendi kendime mırıldandım: “Hiç uykuya kardeşlik edilir mi? — uyanış, zaten her ruhun içinde bekleyen bir emirdir.”

Ve o ateş bana yine dedi: “Git, uykuda olanları sars; çünkü sarsılmayan, uyanmaz — ve uyanmayan, insan kalamaz.”

...

III.

Ve şimdi, ben konuşuyorum size, ey aykırılar — içinizdeki saklı ateşi çağırıyorum! Beni anlamak isteyen, kulağını değil, yüreğini açsın; çünkü derinlik ancak acıyla yankılanır, ve ben o yankının sesiyim.

Evet! Ben, sessizliğin içinden konuşan aykırıyım, tıpkı sizin gibi; acıtan ise dilim değil, hakikatin kendisidir. Zira hakikatin dili, ancak acılardan doğar — ve doğduğu her yerde bir insan yeniden uyanır.

Yaşam bir anlam yürüyüşüdür; işte bu yüzden insanlık onurunun toprağında filizlenir uyanış. Ah! Çünkü her direniş, ruhun kendi özüne dönüşüdür.

Çetin yolların ortasında susmamıştım hiç; ben, yarasını taşıyan ama yarasına yenilmeyen bir insan idim. Kırılan her cesaret, direncin ana rahmiydi; ve ben her defasında onun acısından yeniden doğdum.

İşte o vakit anladım: Suskunluk, hakikati unutanların sığınağıdır. Ve ben ayağa kalkıp insanlara seslendim:

Ey sükûnun çocukları! Ey aykırılar! Nedir sizi bu dinginliğe bağlayan, ben zamana fırtına olurken? — yoksa rüzgârdan mı korkuyorsunuz, yoksa kendi kanatlarınızdan mı?

...

IV.

Ben iyiyi büyütmeye çağrıldım — çünkü sessizliğin derinliğinde yankı buldu adım; artık konuşan değilim, uyanışın sesi oldum.

Sanmayın cevher bendendir; sizdeydi hep, ama ben yalnızca rüzgâr oldum — sizi bir kıvılcımla tutuşturup yeniden alevlendiren.

Ve şimdi bilirim, o rüzgâr size emanet! Taşıyın onu, direnen gönüller gibi; bırakın, her dürüst nefesle büyüsün.

Ey aykırılar! Sesim sizdeki ölüme seslenir şimdi — çünkü titrer öz, ölümle yaşamın ikili çağrısının yükünden! Hayır! Bunca iyilik bizi beklerken, neyin nesidir vazgeçmişliğiniz!

...

V.

Sık sık söylerim kendime: “Ey su kuşu, kanatlarını ıslatan yalnızlık! Yalnızlık düştü payına — onu kader değil, uyanış gibi yaşa.”

Kalabalığın çamurunda yürüyenler çoktur elbet; ama sessiz yalnızlığın suyuyla arınmayı bilenler azdır.

Bu yüzden bir sağır gibi yaşarım gürültülerin arasında; çünkü duyduklarım dışarıda değil, içimdedir — sessizliğimin nefesi, içimdeki kardeşlerin sesidir.

Ah! Benim yalnızlığım bir kaçış değil; çoklu benliklerimin arasında yankılanan kutsal mabedimdir.

Her nefeste bir dünya düşer içime; ve ben, o sessiz ağırlığın üstünde süzülürüm henüz doğmamış günlere.

Ah, aykırılar! Ben insanlardan kaçmadım; kendi içime indim. Çünkü yalnızlık, yaratıcının insana bıraktığı son aynadır; ve orada insan kendi vicdan uçurumuna düşer.

...

VI.

Ah! Kırılmış özgüven değil midir tüm yorgunlukların anası? Oysa sessizlikte direnen cesaret, bende bilgelik olarak yeşerir!

Ve eğer bilgelik, cezanın değil; seçilmiş onurun rahminde saklıysa, ben o asil yalnızlığın kendisiyim; çünkü orada insan, kendi iradesinin sesini en çıplak hâliyle duyar.

Evet! Kalabalıktan hiç kovulmadım ben; ama oradan kendi isteğimle ayrıldım, çünkü irademin öteki yarısı kendimi keşfetmeye çağırdı beni. Ah! Bir aykırının içsel yalnızlığı bir kaçış değil; bir kendine çekiliştir — ve evet, ben orada yalnızım, tıpkı sizin gibi!

Ah! Size de kalabalığın sesini soruyorlar, değil mi? Söyleyin onlara, kardeşlerim: “Duymazsınız bizi, çünkü kendi arzularınız davul çalar — başka hiçbir sesi işitmezsiniz!”

Evet! Anlaşılamayan olmak bizim yazgımızdır — çünkü anlam, kalabalıkta değil; yalnızlığın yankısında olgunlaşır.

...

VII.

Gözün sessizliğe daldığı, elin eyleme uzandığı o sınırda sancılanır düşüncem —

ve tanık olur kalemim, yeni bir doğumun sancısına.

Onlar benim yazdıklarımı görmüyorlar mı,

mumun titrek nefesinde konuşan beni?

Sormazlar mı kendilerine: “Gecenin bile ümidi kestiği vakitte, ideali yazan bir yürek olur mu? Bu nasıl mümkün oluyor da, bizim duygularımızı bize yazıyor böyle?”

Ha, ha! Beni küçümsemeyin kardeşlerim! Her yazışta bir ürperti dolar kalemime; çünkü sizlere ithaf edilen her kelime, artık benim en dürüst parçamdır.

Ey Aykırılar! Nedir sizi bana bu kadar sadık ve sevgili kılan — yoksa, yeteneğim mi sizi size ayna eden?

...

VIII.

Titrer öz orada, bu ikili çağrının yükünden: susmak mı, yazmak mı? Çünkü bilirim ki her cevap, yeni bir sessizlik doğurur — ve ben o sessizliğin yankısını kelimelere dökerim.

Ama ben, sorularınızı cevapladığımda bile mistik bir bilmece olurum; çünkü söylemlerim, ateşin külleriyle yazılmış dualardır.

Aykırılığımın bedeli keşfettirmektir;

yazdıklarım, bilgeliğimin kefaretidir çünkü.

Aykırılığımın armağanı düşündürmektir;

zira yalnızlıkta düşünen ruh, hakikatin en derin kaynağını bulur.

Ah kardeşlerim! Sezebildiniz mi irademin üç yönünü — biri adalet, diğeri merhamet, ve en sevgili: irade!

...

IX.

Gerçekten siz, ey ölçülüler! Bana kibirli diyorsunuz ya — oysa yüreğimin gururu, kendime sevgiden doğan bir mutluluktur.

Benim sesim yüksekliklerin yankısıdır; ama sefil kalbim, yerin derinliklerinde taşlara çarpar da sessizleşir — zira yücelik, köksüz değildir.

İşte budur benim uçurumum: kibrim kendimi yitirmemek için kazdığım sevgi sınırıdır.

Çünkü sevmek, yalnızca benzemek değildir; bazen insan sevdiğine ayna tutar da onun bilmediği suretini görür.

Ah! Ben aynayım, ey kardeşlerim — bana bakan maskesiz kalır; ya kendini görür ya da aykırılığımın ışıltısından gözlerini kapatır.

Evet! Ben yüksekten seslenmem; ama bütün doruklar sesimi iyi tanır.

---

X.

Size gururumu soruyorlar. Onlara deyin ki: “O, kendini her haliyle seven bir ruhun giysisidir; altta kalan değil, alabildiğine kendisiyle barışık.”

Ey kardeşlerim! Hiç benlik, kendi yargıcına baş eğebilir mi? — Ama benim gururum şöyle seslenir: “Küçümseyen gözleri dahi küçümseyenim ben!”

Ey kardeşlerim! Karanlığın attığı taş, ışığa dönüşmez mi sonunda? — çünkü çarpışmayla parlar ve kendi ateşinde yanar.

Ey lanet edenler! Nedir sizi bu kadar korkutan — kutsanmış bir sevgiden sıçrayan kıvılcım mı? Ama ne önemi var! Siz yargılarsınız, ben doğru bildiğime yürürüm; çünkü benim yolum, hakikatle aydınlanır.

Ah! Siz mi yargılıyorsunuz beni, yoksa gök mü tartıyor sabrımı ve cesaretimi?


Bu çağda övülmek, eksiklerin arayışıdır. Ha, tüm karanlıklarınızla gelin; gururum bunu böyle ister. Zira ben aykırıların en aykırısıyım!

---

XI.

Ey sahte tevazunun tacını takan uyanıklar! Nedir sizi, alçakgönüllülüğü bile bir gösteriye çevirmeye iten?

Söylemlerin içi boşsa, o parıltı değer doğurabilir mi? Ah! Sizin gösterişiniz de işte böyledir — parlar, ama ısıtmaz hiçbir ruhu.

Ben ise ışığımı saklarım ki sıradanlar kör olmasın; ama siz, gözlerinizi kapattığınızı unutarak hep güneşi suçlarsınız!

Bilin ki benim aykırılığım, hakikatin yankısından doğar; benim asaletim size yetmez mi ki hâlâ bağırıyorsunuz? Ha ha! Benim aşırılığım bile ölçülüyken, sizin ölçünüzde bile yalan var!

Evet! Ben bir aynayım; ve bana bakan maskesiz kalır.

...

XII.

Ben huzur getirmedim size, ey aykırılar — iyiliğin ve dirilişin rüzgârını getirdim! Çünkü anlamsızlık ancak ölüyü avutur, ama yaşam, iyiyi var etmek isteyenlerin yüreğinde yankılanmak ister.

O halde, kendi yaralarınızdan utanmayın; onlar farkındalığın ilk şarkısıdır! Evet! Kendinizi alabildiğine sevin — çünkü ben sizi kendi nefesimin aleviyle çok sevdim.

Ve kendinizi gerçekten sevdiğinizde anlayacaksınız: Üstün insan, sevgisini karşılık beklemeden verendir.

Evet, bir gün siz de çekileceksiniz ufka; başkalarının kalbine dokunacaksınız.

Ve ardınızdan yankılanacak sözüm: “Ben size kendimi değil, sizdeki sevgi kudretini gösterdim. Susuzluğunuz merhamet olsun!”

Ve sonrası mı? Kutsal gök gülümseyecek ardınızdan!

...

XIII.

Mezarımın üstünde otururum bazen; orada sessizdir gökyüzü, ama içim avuç açıp konuşur. Ve işte orada, sessizliğin altında bile yaşamın soluğunu duyarım; ölüm artık bana dönüşün değil, adaletin adını fısıldar.

Her sabah, küllerimden yeniden yazılırım yaşama — çünkü yeryüzündeki her gün bir kıyamettir, ve ben o bozgundan adaleti var etmek isterim.

Benim ümit güneşim batmaz, ha; yalnızca uyanabilene ışık verir. Ne güzeldir haksızlığa dokunup hakkı hak edene teslim etmek — çünkü adalet, cenneti yeryüzüne indirmektir.

Ah! Ben var olmayı tattım, ama var etmeyi seçtim çoktan; çünkü yıkımların ardından ayağa kaldırmak, bir mazlumun kalbinde yeniden doğmak demektir — hayata tutundurmak demektir.

Ey aykırılar! Hakikatin sesi fısıltı değil; yıldırımın çığlığı olmalıdır!

---

XIV.

Evet! Ben kılıç değilim, ama zalimin üstünde, gülümseyerek yürür de adaletle hükmederim.

Ey içimdeki ses! Sordun bana ya: “Kazandın mı, kaybettin mi?” Ne cevap verebilirim ki sana — çünkü zafer de yenilgi de aynı kadehten içilir sonunda.

Ben kazandım, ama hiçbir şeyi tutmadım; hep dağıttım, hep verdim — ve her verdiğim şeyde çoğaldım, kendimi buldum. Ama başkasının hakkını da bir başkası için haksızca istemedim.

Ruhun tek hesabı, kendisinedir; ve ben o hesaba razıyım artık.

O halde artık sizde öğretin herkese: adalet, güçlünün değil, haklının hakkıdır.

...

XV.

Ah! Öğretmek, hatırlatmaktır; ben hatırlatırım, çünkü siz unutansınız.

Ama şimdi susuyorum; çünkü söz, nihayet kendi yankısına kavuştu. Artık söz gereksizdir — anlam, duyana yerleşti.

Benim konuşmalarım ortayadır, ey kardeşlerim; zira hakikat, alanın avucundadır. Kelimelerim ise bıçak gibidir; anlamadan tutan kesilir.

Benim payıma düşen buydu: çağırmak, anlatmak, sarsmak, sonra susmak.

Ve susuşum — artık tamamlanıştır.

---

XVI.

İrade, tutmakta değil — bırakabilmektedir.

Ben buldum, anlattım ve her bırakışta ağırlaştı ruhum.

Size ne bıraktım ben, ey yürüyenler? Cevap değil — keşfedilir yankılar! Zira bilgelik anlatılmaz; keşfedilir, yürüyüş sürdükçe konuşur.

Ah! Benim mirasım karışık gelir bazı kulaklara — ama bilirim, sizde yankılanır.

Neden mi anlattım? Ah kardeşlerim! Bir gün siz de yürüyeceksiniz bu yolları; o vakit anlayacaksınız — sesimin ve sevgimin kaynağı sizsiniz.


22 Ekim 2025

Manisa


Yorumlar


bottom of page