
İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #5)
- Ergün Gültekin

- 26 Nis
- 5 dakikada okunur
Gece, iki ayrı yürek arasına görünmeyen bir sınır çekmişti. Bir tarafta adaletin keskin terazisi, diğer tarafta merhametin titreyen soluğu vardı. E1, adaleti korumanın kutsallığına inanıyordu; E2 ise, en yorgun anlarda bile merhametin el uzatabileceğine. Karanlıkta birbirlerine dönük durdular: biri doğruluğu savunarak sertleşmiş, diğeri sevgiyi savunarak yumuşamıştı. Ve artık suskunluk, bu iki kavramın çarpışmasına dayanamayacak kadar ağırdı.
E1 bir adım geri çekildi. Başını kaldırmadı. Gökyüzüne değil, içindeki karanlığa baktı. Ve içindeki sancıyı gecenin koynuna bırakarak sordu:
“Her şeyi bilinebilir yapmak mı istiyorsun, E2? Haklılıktan kuşku duymadan yürümek mi? Oysa bil ki, acı öldürmez; acıtan ise ölür içimde. Bu böyledir.”
Sözleri, gecenin içine savruldu, yankılanmadan kayboldu. E1’in sesi sustu, ama içinde sönmeyen bir kıvılcım hâlâ alev alıyordu. Ona göre kendi ateşinde yanmayan, başkasının dumanında boğulmaya mahkûmdu. Evet! Yanmayı göze almayan, sonsuza dek kendi karanlığını taşırdı.
E2 adımlarını ağırlaştırdı. Bir an durdu, avuçlarını geceye açtı; sanki E1’in yorgun isyanını avuçlarında tutuyormuş gibi derin bir iç çekişle sustu. Sesi, gecenin soğukluğuna inat, yumuşak bir dirençle örüldü:
“Ey yaralı kardeşim,” dedi nazik bir tonla. “Evet, her şeyi bilmek isterdim. Ama kudret, akıldan değil, sevgiden doğar. Sevgi, sadece bir duygudan ibaret değildir; o, varlığa bağlılığın en derin adıdır. Her kudret, sevgiden ve o kutsal sevgiliden alır nefesini.”
Sözlerini bir nefeslik duraksamada geceye bıraktı, ardından bakışlarını E1'in gözlerinde sabitleyerek devam etti:
“Ve bil ki, ey savaşçı, sevgiden beslenen her güç, kendinden taşan bir iyiliktir. Kendi etrafını aydınlatmayan bir yürek sonunda kendi içine çöker!"
E1 gözlerini kıstı, toprağa sert bir adım attı. İçindeki öfke yüzünü keskin çizgilerle buruşturuyordu.
“Ey bilge ruhlu! İyiliklerinle kötüyü besliyorsun; tercihlerinle kendi suçlarının yargıcı kesiliyorsun. Hayır! Toprağı ayırt etmeyen yağmur, dikenle çiçeği birlikte büyütür! Ve sen, sevgiyle suladığın her yürek, iyilik yapar sanıyorsun. Ama yanılıyorsun!"
E2 usulca başını eğdi, sesi bir sabır dalgası gibi akıyordu:
“Hayır, ey sevgili kardeşim, iyiliğin bile karanlığın içinden geçmesi gerekir bazen. Ve bazen, temiz kalmak, çamurun içinde erdemle yürüyebilmektir.”
Bir nefeslik durdu, sonra ekledi:
"Ey mutsuz kardeşim, unutma: Dikenler arasında çiçek arayanın, önce kendi yüreğini temizlemesi gerekir."
E1 dişlerini sıktı, sesi karanlığı deler gibi patladı:
“Ey asil ve temiz ruh! Güçlü kötülere köle mi olacaksın? Hayır! Sevgi, hak edene verilirse adalet olur! Kendisine iyilik yapanlara ihanet edenler, çevresine nasıl sevgi verir? Hayır! Sen önce kendi içindeki iyiliği yenmelisin!"
Bir adım daha atarak sesi daha da sertleşti:
“Ey yufka yürekli! Bil ki, kötülere ders vermeyen, köle kalmaya mahkûmdur. Ve merhamet, ancak dimdik duranlarda çiçek açar!"
E2 derin bir soluk aldı. Gözlerini E1'in gözlerinden kaçırmadan karşılık verdi:
“Ey kendi karanlığıyla dövüşen, bil ki: Kötülüğün karanlığını aşmak, insanın en büyük savaşıdır. Ama bu savaş güçle değil, yalnızca erdemle kazanılır."
Ve iyilik, sadece vermek değil, zamanı geldiğinde sırtında taşımaktır.
E2 bir adım daha atarak sözlerini derinleştirdi:
“Ey direnen ruh, unutma: Gerçek adalet, hem kendine hem başkasına sevgiyle bakabilmektir. Sevgi terazisi eğrilirse, adaletin adından geriye sadece insafsız bir yargı kalır."
E1 dişlerini sıktı. Gözleri keskin bir bıçak gibi gecenin karanlığını deliyordu.
E1 bir adım geri çekildi. Titreyen bir kahkaha savurdu geceye:
“Ey anlaşılamayan yalnız yürek! Çatlamadın mı tek başına kalmaktan? Ha, ha! Hayır, çoktan kırıldın bile.”
E1 başını salladı. Öfkesinin ateşi gözlerinde büyüyordu. Bir adım daha attı, geceyi yaran bir sesle haykırdı:
"Ey sevgi düşkünü! Onlar değil, kötüleri sevme içgüdün öldürdü seni! Sen kendi ellerinle kötülüğü büyüttün; ve şimdi büyüttüğün karanlık seni gölgeledi. Unutma! İyilik, nereye ve kime verildiğini bilmediğinde, özüne ihanet eder!"
Kendi içine doğru çökerken devam etti:
"Ey sevgisini kudret sanan! Dikenli çiçeği sularsan, toprağa yeni bir ölüm tohumu serpmiş olursun. Ve her tohum, çiçek açmaz; bazıları, kendi zehrini kusar dünyaya."
E1'in sesi, yalnızca karanlığı delmekle kalmıyor, kendi içindeki acıyı da ortaya çıkarıyordu. Öfkesiyle savurduğu her kelime, ruhunun derinliklerindeki eski ihanetleri uyandırıyordu. Belki de savaştığı kişi, karşısındaki E2 değil, geçmişte karşılaştığı nankör ve bencil insanlardı.
E2 olduğu yerde durdu. E1’in sözleri, onun omuzlarına görünmez bir ağırlık gibi çöktü. Gözlerini kısa bir an yere indirdi; ama hemen ardından içine çektiği geceyle birlikte direncini yeniden topladı. Konuşmadı. Çünkü bazen kelimeler yara açmamak için susardı. Ve sessizlik de bazen bir cevaptı.
E1, E2'nin sessizliğinden cesaret almış gibi, acı bir kahkaha savurdu gecenin koynuna.
"Arkanı dön ve bak kendi ayak izlerine!" dedi. "Göremeyeceksin. Çünkü kendi gözyaşların, çoktan bıraktığını sandığın değerleri sildi. Ve hâlâ mı uğursuzlardan takdir bekliyorsun? Komik olma."
E2 başını eğdi. Yerden bir taş aldı, avucunda ağır ağır çevirdi. Taşı okşar gibi, kelimeleri taşıyordu. Sonra gözlerini kaldırdı; karanlıkta yankılanan bir sadelikle konuştu:
"Yakıştıramadın mı iyiliği, acılar sunana? Ey büyüklenen, budala olma! Bil ki, utanmazları utandıran tek şey, sevgidir."
"Ve bazen," dedi E2 usulca, "en derin utancı, sessiz bir iyilikle uyandırırsın. Çünkü zalim, kılıçtan korkmaz; ama affedilmeyi hak etmediği bir sevgiden utanç duyar."
E1 acı acı gülümsedi. Ama o gülümseme, çatlamış bir aynanın içinde yankılanan boş bir hüzündü. Sesi karanlıkla karıştı:
"Ey bozuk bakan, ey küsemeyen güzellik! Yaşam bir güç savaşıdır! Erdemlerin, yaşamdan daha mı değerli sanıyorsun? Hayır! Sadece savaşanlar erdemleri yaşatabilir! İşte bu yüzden bendeki Adalet, sendeki Merhametten büyüktür. Evet! Kendini koruyamayan, kutsal da olsa yok olur."
"Ve unutma," diye ekledi E1, gözlerinde kısa bir parıltıyla,
"hayat, sadece haklı olmakla kazanılmaz. Hayat, haklı kalabilmek için savaşmayı göze alanlara kalır. Ve haklı kalmak, her zaman masum kalmakla mümkün değildir."
E1, gecenin koynuna son bir kez seslendi. Sesi bu kez yalnızca E2’ye değil; gökyüzüne, yıldızsız geceye ve terk edilmiş bütün değerlerine savruldu:
“Ey ulu ve kutsal ruh! Ey hiç büyümeyen! Vahşi mi geldim sana? Çirkin gerçekleri avlayan mıyım? Öyle olsun! Ama unutma: Var olan, ancak değer katar yaşam kavgasına.”
E2 başını kaldırdı. Gözlerinde ayın solgun ışığı titriyordu. Ama gözlerinde bir öfke değil; sarsılmaz bir bilgelik akıyordu. Yumuşak ama kesin bir sesle cevap verdi:
"Hayır, ey adalet savaşçısı," dedi. "Sadece yaşatan erdemler sevilir. Çünkü o var olmak değil; var etmek isteyendir. Unutma! Adalet, asaletle gelir!"
"Ve gerçek varoluş," dedi E2, sesi biraz daha yükselerek,
"sadece kendini korumakla değil, başkalarını da iyiliğin dairesine almaya çalışmakla mümkündür. Üstünlük, sadece ayakta kalana değil, yıkılmadan el uzatana aittir."
E1 kaşlarını çattı. Adımlarını hızlandırdı; rüzgâr, kelimelerine dolanıyor, geceyi hırçın bir deniz gibi dalgalandırıyordu. Ve içinden taşan karanlığı haykırdı:
"Ey masum panda, ey ıslaklığı sevmeyen su kuşu! Aç yüreğini! Gerçek şudur: Bozulmadan kalmış bir iyilik yoktur! Kötüler çoktan yırtıp atmıştır geriye kalanları. Evet! Eğer değerlerin işe yarasaydı, kötüler var olamazdı!"
E2 başını kaldırmadan konuştu:
"Evet, ey adil kalmaya çalışan," dedi. "Bugün değerini bilmediğin, sevgisiz bıraktığın her mutluluk, zamanla senden intikam alır. Ve adına da pişmanlık dersin. Ve unutma, ey öfkeli kardeşim: Her pişmanlık, zamanında eksik verilmiş bir sevgidir. Yapılmayan her iyilik, potansiyel kötülüktür! İşte bugün var olan her kötülük, yapılmayan iyilikler yüzündendir!"
E2 bir adım daha atarak ekledi:
"Ve sevgiyi eksik bırakan, yalnız başına güçlü kalamaz. Çünkü yalnız kalan kalpler, zamanla kendini bile unutur. İnsan yalnız kalınca değil, sevgisiz yaşamaya alışınca asıl kaybolur."
E2 gözlerini kapadı. İçine çektiği gece nefesiyle son kez seslendi:
"Ey adaletin keskin diliyle konuşan," dedi.
"Sevgi yoksa yaşam yoktur. Ve sevgi varsa, sevgilidir bakılan herkes. Evet! Kötülük yapan yürek bile kazanılması gerekendir."
Sonra usulca fısıldadı:
"Ey susuz toprak! Her yara bir yağmur duasıdır. Ve susuzluk da bir merhamet olur sonunda. Susuzluğun, merhamet olsun ey sevgili kardeşim."
Ay, karanlık geceyi bir şefkat örtüsü gibi sararken, zihnimdeki iki yorgun aykırı, Adalet ve Merhamet değerlerini geride bırakıp yürümeye devam etti. Artık sözler değil, yalnızca adımlar ve suskunluk konuşuyordu.
26 Nisan 2025
Öveçler, Ankara




Yorumlar