
Korkunun Ömrü, Umutla Ayağa Kalkana Kadarmış!
- Ergün Gültekin

- 5 Eyl
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Eyl
Ey aykırı! Nice adaletsizlik çöreklenmiştir yaşamın bağrına! Ama asıl tehlike bu değildir: umudu kirletenlerdir. Evet! Dünün trajedilerini yarına taşıyan, o karamsar ruhlardır!
“‘Kendi ümidini – kendin öldürmelisin!’ der hayal kırıklığından sakınanlar. Ama ben sana diyorum: kendi zihnini karamsarlıkla boğan, şimdiyi çoktan mezara gömmüştür; kendi nefesiyle kendi mezarını mühürlemiştir.
Evet, işte onların dili böyledir: ümitten korkar, hayalden kaçarlar. Evet ağızlarından çıkan her söz karanlığa mühürdür. Ah, ne gülünçtür! Güneşi görse gözlerini kapatan köstebek gibidir onlar!
‘Geleceğe ait ümidi olan, hayal kırıklığına hazırlansın!’ – işte böyle fısıldar o korkaklar. Ama ben sana söylüyorum: zamanı yitiren, yaşamın ateşini kendi elleriyle söndüren: ölmüş, yok olmuştur çoktan!
Ve işte onların, başkalarında öldürmek istediği şeyde şudur: şimdiyi göğe bağlayan güneşli gelecek. Evet, ümidin ta kendisi!
...
Ne? Asıl ben miyim umutsuz olan? Haksızca geleceğe davet edip sahte umut dağıtan?
Ne oluyor size? Nasıl bir hükümde bulunuyorsunuz? Ah! Siz ve benim hakkımdaki ön yargılarınız, evet hiçbiri; benim göğe olan umut ve inancımı yanlışlayamaz. Ancak zamanla beni anlayacaklar başka.
İşte orada! Orada benim umut kandilim – gelecekten şimdiye doğru salınarak yanıyor.
Ah, kim söndürmek ister ki bunu? Elbette geçmişin irinini bugüne bulaştırmak isteyenler, iyi hakkında hiç gayesi olmayanlar!
Kara dil, umutsuz yüreklerin en ucuz silahıdır, ha! Kendi yoksulluğuyla çağırır durur. Hayır! Lanetlerini yıldırım sanır onlar — ama ben kahkahamla göklerini çökertirim!
Ah! Umuda fırlatılan taş, benim yolumda bir basamak olur; onların nefretleri de benim ateşime körük olur!
Evet! Ben yükselirken taşların üstünde, onlar çöküyor kendi ağırlıklarının altında. Sakın unutma, ey aykırı: Umutla kahkaha atmayı bilmeyen her saat, yanlış zamanı gösterir!
...
Ha! Gör şu kendine acıyı yazgı kılanı! Bir adımda geleceği mezara gömdü, şimdinin renklerini çaldı; çünkü göğe güvensizliği, dilini susturdu.
Ah! Nefes almayan şimdi, ölülerle ve doğmamışlarla aynı sofraya zincirlenmiş otursun!
Çünkü umutsuzluğu kutsayan herkes, şimdiyi kaybetmiştir; yarını karamsarlıkla putlaştırır da dünü mezar taşına çevirir. Ne zavallı bir özgürlük: kendi zincirini öperek hür olduğunu sanan!
...
“‘Gerçek sanılandır umut; çünkü yarın, dünün çürümüş ekmeğidir!’ derler. Ama ben sana diyorum: zamanın en yüksek dağı yalnızca şimdidir!
Ve işte soruyorum sana, ey aykırı: umudu taşıyan mısın, yoksa umutsuzluk maskesiyle dolaşanlardan biri mi?
...
Ah, umutsuz muyum yoksa bende? Hayır! En derin umudum, o umutsuzluk maskesiyle mutlu dolaşanlardır! Çünkü onların gölgeleri bana ışığın yolunu işaret eder.
Evet! Onların çöküşü bana aynadır — kendi dirilişimin şimşeğini orada görürüm! Onlar düşerken ben doğarım da onlar sustuğunda ben neşeyle haykırırım!
...
Severim yaşamı; ama yalnız nefesle övünmek de yetmez — ölümü de bilmeliyim ki yaşam ateşe dönüşsün! Ah! Ölüme ihanet eden, yalnız kendi yaşamını değil — geleceğin doğacak yeni nefeslerini de zincire vurur!
Severim hayalin kanadını; ama göğe bakmakla da yetinmem — toprağın dikenini de elimde hissetmeliyim ki umudum gerçek olsun! Ah! Hayali köksüz kılan, yalnız kendini değil — yıldızını da çamura gömer!
Severim sabrın taşını; ama susmakla da yetinmem — gök gürültüsü gibi haykırmalıyım ki sükût bile dirilsin! Ah! Suskunluğa ihanet eden, yalnız kendi sesini değil — hakikatin çığlığını da mezara iter!
Ve işte zincirin her halkası bana öğretti: sabır, umutla dirilir; umut, sabırla kanatlanır.
...
Peki, ey aykırı, en büyük tehlike umutsuzluk mudur?
Hayır! En büyük tehlike, çürümeyi umut diye kutsayanlardır! Onlar, gecenin karanlığını şafak diye yutturanlardır! Onlar, mezar taşlarını umut diye göklere dikenlerdir — ve dirilişi kendi elleriyle zincirleyenlerdir!
Ve işte soruyorum sana: yol mu arıyorsun, yoksa ışık dilenmek mi istiyorsun?
...
Ne! Benden yol mu soruyorsun? Işığımı mı istiyorsun?
Ah, bilmez misin: benimle uçurumdan atladığında, derinlik seni umutlu kanatlara zorlayacaktır! Neden bu kadar umutsuzsun ey aykırı? Yoksa kalbin korkuya zincirli olduğu için mi?
Hayır! Cesur ol! Çünkü en asil ruh, iyilikten pay almak için ateşin içine adım atandır.
...
Ah, Akan zaman! En kutsal saat! Bana huzur değil, kızgın ateşini ver!
Çünkü bilirim: zorluk ateşini fedakarlıkla göğüslemeyen, umudu yalan sayar ve kim umudu yalanlarsa, kendi insanlığını inkâr eder!
Ve işte bu yüzden, unutma ey aykırı: soğuk gölgede oyalanan, çürümeye mahkûmdur.
...
Bak şu gölgeye! Hiç ışığını yakmadı, çünkü güneşe bakmaya korktu. Ama yüzünü göğe çeviren, karanlığın en derin kuyusunda bile yolunu buldu ve yıldızlarla yürüdü!
Ölümsüzlük mü istiyorsun yoksa, ey aykırı? O vakit şimdiye adım at, bir gayretle yüreğini ateşe ver.
Evet! Korkularını toprağa göm de umudunu göğe kaldır! Çünkü güzel gelecek, yarınlarda değil — yalnızca şimdinin emeğini hakkıyla verenlerin, yüreğinde doğar!
Aman dikkat et: kendi yükünü taşıyamayan, başkasının gölgesine sığınır. Döner! Döner de yine aynı karanlık duygunun içine düşer!
Ve işte o an geldiğinde, ey aykırı, anlayacaksın: korkunun ömrü, umutla ayağa kalkana kadarmış!
...
Ne dedin? Huzur mu istiyorsun sen, bekleyişin uyuşukluğunda oyalanarak? Ah! Bu mudur aradığın? Oysa bilmez misin: kınıyorum ben tüm konfor arayanları — kendi nefesini mezara gömmüş karanlık ruhları!
Ve işte başka bir hakikat daha ey sevilen: zaman ya sana kanat olur ya da zincir; ama şimdiyi ıskalayan, daima geçmişe ait geleceği özler de anında oturur kalır!
Ey aykırı! Dinle beni, dinle şu çıplak sözü! Ne dün sana yeter, ne yarın sana! Şimdiye, bu kutsal zamana sarıl sevgimle: çünkü orada yaşam, kanlı bir şimşek gibi diri ve yakıcıdır!
05 Eylül 2025
Yıldız, Ankara




Yorumlar