top of page

İçsel Yankılar (Yeni Bölüm #30)

Ey E1! Adalet düşkünü! Üst insana yürüyüş gözle görülen adımla mı başlar sanırsın? Hayır! O, insanın derininden doğup göğün sessiz davetine uzanan görünmez bir ırmağın akışında saklıdır.

Ve o akış, yalnızca içinin boşluğunu susturup derinleşebilenlere fısıldar; fısıldarken, yükseklerde örtülü duran çağrının yankısını taşır.

O’na yaklaşmak isteyen ise hataları değil, kendi karanlık gölgesini bırakmalıdır ardında. Çünkü yükünü taşıyan, arzuların ağırlığına tutsak olur; gölgesini bırakan ise üst insan olmanın erdemine kavuşur. Evet! Göklerin sesi, yalnız vicdanın çığlığını dinleyebilenlere fısıldar; ve o fısıltı, asıl bir davetin kutsal sesidir.

Bazen ben, bu ırmağın çağrısını duydum, bazen gürültülerde kaybettim. Ah! En çok da gecenin karanlığında, evet yalnızlığımda fısıldadı bana; sanki yükseklerde, örtülü bir çağrı kendi sesimle bana içimden sesleniyordu!

Yüklerimi bırakamadığım günler oldu. Omuzlarımda taşıdıklarım beni yere çekti, gölgem önüme düşüp ışığımı yuttu. Her insan gibi! Ama bir gün -evet yeterince yaşlanınca-, geriye dönüp bakmayı öğrendim! O anda yol bambaşka bir renge büründü; aykırı benliklerimden gelen o ince sesler, suskunluğumun içine yerleşti!

O sesleri göğsümde taşıyarak yürüdüm. Zalimlerin döşediği taşlı yolları değil, bulutların arasında gizlenen patikaları seçtim. Bakışlarımı temizleyip yeryüzüne baktım, ihtiyar adımlarımı değerlerle arıttım. Evet! Rüzgârın uğramadığı diyarlara vardım. Orada, yıldız gölgesine sarınmış taşlarla dost oldum; yalnızlığın kutsal sabrı da yıldızın sadakatiyle birleşip içimi ısıttı!

Nice geçicilik bana seslendi; süslü arzular önümde dans etti. Hayır, hiçbirine itibar etmedim! Hevesle bezenmiş arzulara boyun eğmektense, iyiyi büyüten eylemleri göğün rüzgârına bırakmak yeğdir — evet, böyle buyurur yücelerin yolu.

Susuz dudaklarımı yağmur bulutlarına bıraktım; çünkü orada içtiğim su, hiçbir kupada taşınmazdı! Yürüdüm, yürüdüm! Gücün kapısına vardığımda başımı hiç eğmedim; eğildiysem, gözle görünmeyene eğildim. Zira görünmeyen, fani ellerin kurduğu kapılardan daha gerçektir. Evet! Vicdanında gürültü kopan, arzuların vadisinden çıkmalı, arkasına artık bakmamalıydı!

Ah! Kiminin yalnızlığı ışığı perdelemek içindir; kiminin yalnızlığı ise gölgeyi gökten uzak tutmak için... Ben ise kalbimin sesini duymak için uzaklaştım. Kimse bastırmasın diye içimdeki fısıltıyı, bu yüzden öğrendim sessiz yürümeyi.

Evet! Yalnızlığım bana hem güneş oldu hem bulut. Işığımı insanlardan sakladığım da oldu, gölgeyi uzak tuttuğum da. Ah! Tüm mutluluklardan göklerin sesini duymak için uzaklaştım. İçimdeki kıvılcımı sakladım; erken görünen ateşin çabuk söndüğünü bilerek! Kim bilir, belki de yazmayı orada öğrendim! Ama bazen göstermem ufkumun hâlâ şafak kuşaklarıyla çevrili olduğunu.

Ömür denilen yürüyüşte sadece birkaç bilgeyle karşılaştım; az konuşan, çok yazan kimselerdi. Onlarda ne alkış vardı ne de lanet. Ve onlar! Bana aşılacak bir dağı gösterdi istemeden. Ah öğrendim, o kutsal dağ öğüt verirdi dinleyene: “Değerlerle yürü, o ki seni benden daha yükseğe çekecek.” Tırmandım azimle, adımlarım geçmişin hırslı zincirlerini unutturdu bana. Ah! Ayağıma batan dikenleri kahkahalara söküyorum şimdi.

Haksızlıklar da oldu, canımı acıtan; ama adaletim kin yerine sevgiden beslendi! Çünkü kin, adaletin terazisini bozar; sevgi ise tüm kefeleri parçalar.

Evet! Çetin sınavlar kapımı çaldığında onlara sevgilinin gözlerine bakar gibi baktım! Her zorluk, bana bin değeri hatırlattı, yüce ateşi harladı. Ha, Bırak gelsin en çetin sınav; masumdur o, taze bir nefes gibi ve yücelerin soluğunu taşır. Zira her karşılaşma, değerlerin ateşini harlayan gizli bir dosttur. Tesadüf olmayan...

Ah! Dar kemerlerden, görünmez geçitlerden de geçtim; ardımdan bakan sadece gölgemi görsün diye. Gölgemi gören ise aykırı ışığıma erişemedi!

Hüzünle kendimi örtmeseydim, sessiz gecelerle ve uzun bekleyişlerle zincire vurmasaydım ya! Ey uyanmayan şafak, ey düşmanlarım! Gelin sevgimle... çünkü merhamet, yücelerin kapısına varan en sessiz anahtardır. Bilmez misiniz?

Bazen aykırı olmanın kaderiyle oturdum; uzun bekleyişlerle, sessiz gecelere mahkum oldum. Ah! Açığa çıkan başarıları, kıskanç gözlerin nasıl soldurduğunu bilirim. Bazen şafağa bakıp konuştum: “Uyan artık ve affet!” Ağır mavi kubbeye fısıldadım: “Ey düşmanlarım! Can dostlarım! Gelin, sevgimle!”

Yüksekler mi? O korkağın boğazında düğümlenen nefestir; cesurca yürüyene ise ufkun ardındaki ilk rüzgâr olan!

Evet! Yol uzadıkça gölgeler büyür, dostluklar seyrekleşir; fakat adımlarım değerlerin ağırlığını taşımaktan geri durmaz. Çünkü hakikatin kapısı yalnızca elleri boş olanlara açılır; evet, yücelerin kapısı böyledir.

Ama ben kendimi hep eksik hissettim, evet küçüldüm bilgiyle, hakikatin kapısını hep boş ellerle çaldım! Ama hakikatin kapısı yalnızca elleri boş olanlara açılmaz mı? Evet! Yücelerin kapısı böyledir, kibir elbisesini mahcubiyetle çıkarmayan giremez oraya.

Ah! Yeryüzünden sesler geldi; çoğu övgü, azı kınama taşıdı. Kimi tatlı vaatlerle, diğeri acı öğütlerle seslendi. Ama ben! İkisine de sırtımı döndüm; ödül de ceza da faniydi! O zinciri kırdığında yol açılırdı!

Evet! Ne bir övgüye el uzatırım, ne yergiye baş eğerim; çünkü ikisi de aynı avuçtan dökülür. Ah! Yücelerin yolcusu, aşkın bilginin peşinde, değil midir?

Göğe bakmayanların, yerin serinliğinde uyuya kaldığını gördüm. Ne kadar çok! İnsan olmaya yürüyenlerse yanıyor, arınıyor, aydınlanıyordu! Ve sonunda kendi içlerinden göğün serinliğini damıtıyorlardı! O serinlikte onur vardı; ve hiçbir gölge ona dokunamazdı!

Ah! Bazen rüzgâr yükümü hafifletir; bazen de beni sınar. Ona derim ki: “Ey hakikat! Taşı beni de, ardımdan gelecekleri de.” Çünkü yücelere yürüyüş yalnız benim yürüyüşüm değildir; ardımda kalacak iz, başka yüreklerin yolunu açacaktır.

Rüzgâr bazen yükümü hafifletti, bazen beni çetin sınadı. O zaman fısıldadım: “Ey hakikat! Taşı beni de ardımdan gelecekleri de!” Çünkü bilirim! Bu yürüyüş sadece bana ait olmadı; ardımda kalan iz, başka yüreklerin yolunu açtı!

Ve anladım ki, değerler beni seçmedi; ben onlara sadık kalmak istedim! İşte bu özgür irade, yücelerin soluğuydu. O yüzden gök beni insan olma yürüyüşüne kabul etti! Ve yaşadıklarım, sonsuzluğun içine bilmece olan yazılarımla karıştı!

Böyle konuştu E2 içimde, akşamın sessizliğinde...

09 Ağustos 2025

Sinop


Yorumlar


bottom of page