top of page

Yarım Elma (Yeni Bölüm #2)

Güncelleme tarihi: 13 May

Çölün kıyısında, rüzgârın alçaktan süründüğü kavisli taşların arasında bir taşın üzerine oturmuştu Tavşan. Başını kaldırmıyor, ne gökyüzüne bakıyor ne de E1’in gözlerine. Parmak uçlarıyla yere izler çizerken, sesi havaya değil de içindeki bir boşluğa bırakıyor gibiydi. Sesi yumuşaktı ama içinde dikenli bir şüphe gizliydi.

“Ben sana hiç yakın durmazken, beni çoktandır tanıyan da değilken,” dedi Tavşan, sesi titrek bir ip gibi çözülüyordu. “Sana sevgimi bildiren de ne olabilir?”

Yine de... Beni ben olduğum için mi seviyor, yoksa sadece bende kendi yankısını mı buluyor? diye geçirdi içinden. Eğer bu sevgi, bendeki bir güzellik yüzündense... O hâlde sevilen ben değilim.

E1 bir adım bile atmadı. Ayakta, sabit duran bedeninde yalnızca sesi hareket etti.

“Hayır! Görünmez kara deliklere ant olsun, varlığının bilinmesidir zaten verilen,” dedi E1; sesi hem uzak bir yemin, hem çoktan verilmiş bir cevaptı. “Ey sevgimin sahibi, şirin Tavşan! Konuşmayan kalbinin iç sesiyle, sen susarak kalbime sevgiyle düşensin.”

Tavşan, gözlerinin kenarına dolan merakı bastırmak ister gibi alt dudağını ısırdı. Uzakta bir taşın ardından kayan kum taneciklerine baktı. Ellerini dizlerinin üstüne koydu, sonra geri çekti.

E1’in sesi biraz daha alçaldı ama anlamı daha da derinleşti. Gözlerini kısarak baktı Tavşan’a, ama onda kalmadı bakışı.

“Şüphesiz kalbim, senin varlığının üzerine, bana benzerliğinden dolayı sevgimi indirendir,” dedi E1, gözlerini göğe çevirerek. “Ve şüphesiz ki kalbin, sevgimin büyüklüğünü benden önce sana söyleyendir.”

Tavşan duraksadı. Gözlerini toprağa dikip bir çakıl taşını ayağıyla ezdi. Bir nefes aldı ama nefesi, konuşmasından önce bitti. Gözleri kısa bir an E1’e kaydı ama hemen geri kaçtı.

“Ey yabancı,” dedi Tavşan, sesi çatallaşarak. “Eğer bendeki bir güzellik yüzünden değilsem sevilen, o zaman benden almayı isteyeceğin bir sevgiyi hak ettiğime nasıl inanayım?”

E1 yakına gelmedi ama sesi, sanki aralarındaki mesafeyi kapatacak kadar derinleşti. Çölün sessizliğiyle birleşti sesi, hatta sanki rüzgâr bile onu susturmaya çalışmıyordu.

“Benzerliğime yemin olsun!” diye konuştu E1; sesi içten bir güvenle yoğrulmuştu. “Sahip olmadıklarıyla bile eksiksiz bulduğum sadece sensin, sevgili. Hayır! Bir boşluğum yok ki, ruhum üşümesin diye senin sevgine ihtiyaç duyayım.”

E1 yutkundu ve karşının konuşmasına izin vermeyen bir heyecanla ekledi:

“Sevgi, bir eksiği tamamlamak değil... kendi yarım elmasıyla bütünlenmektir. Hayır! Varlığının bilinirliğine minnet duymam bana yeter. Gerçekten ben, kendimi sever buldum. Ansızın ve bir anda!”

Tavşan, gözlerini E1’e çevirmeden konuştu. Hafifçe omuzlarını silkti. Ardından ellerini birbirine kenetleyip açtı.

“Peki ya ben...” diye sordu Tavşan sessizce, bir iç ses gibi. “Ya hâlâ sevilmeyi isteyerek seversem? Gerçekten sevmeyi bırakıp da önce beğenilmek ve sonra sevilmek için bunu yaparsam?”

E1 başını hafifçe yana eğdi, sesi yumuşadı. Bir taş parçasını parmaklarıyla yerden aldı ama konuşurken yeniden yere bıraktı.

“Sevgiliyi 'O' bilip her şeyiyle seven için,” dedi E1, kelimelerini taşın üzerine bırakır gibi. “Başkalarında daha güzel olan bir üstünlük yoktur ki ona sevgi duyulsun. Hayır! Gerçek sevgi, sevgiliye ait bir güzelliği sevmemeyi sevmektir. Varlığını sevmem, sevilmeyi bir ihtiyaç yapmayandır.”

Tavşan göz kapaklarını indirip iç çekti. Parmak uçlarıyla taşın üstünde bir daire çizdi. Ardından başını kaldırmadan konuştu:

“Ey, beni ben diye seven! Gerçek sevgi... sevgiliye ait olmayanları bile onunla olmadığı için sevmekse, peki... hiçbir özelliğini değiştirmesini istemeden sevileni sevmek; bu, kendisinden bile çok onu sevmek olmaz mı, o zaman?”

E1 ellerini iki yana hafifçe açtı. Gözleri Tavşan’ın yüzüne değil, onun omzunun biraz gerisine odaklandı. Dudaklarını araladı ama bir an konuşmadı, sonra yavaşça konuştu:

“Evet sevgili, sen, olmayan bir çirkinlik yüzünden eksilen değilken, olan bir güzellikten dolayı mı sevilesin? Hayır! Sen O’sun. Hem arandığı için bulunmayan, hem de bulunması için aranmayan...”

Tavşan hafifçe başını öne eğdi. Bir avuç kum aldı, parmaklarının arasından yavaşça akıttı. Sonra usulca mırıldandı:

“Sana verip beni tamamlayacağın bir eksiğim olmadığını bile bile, neden hâlâ bendeki sevgimi senin duyman gerekiyor sanıyorum? Yoksa ben mi kendi sevgimden emin olmak için senin sevgine tutunuyorum?”

E1 derin bir nefes aldı. Elleri iki yanında açık ama hareketsizdi. Dudaklarının kıpırdanışı nefesle karıştı.

“Hayır!” dedi E1, bir karar verircesine. “Ey sevilmeyi bile kendine yakıştıramayan Tavşan! Bunu böyle yapan olmadığımı bilsen bile, sana sevgimi anlatmak yerine kendi kalbinden sana seslenmem yetmeyen mi?”

Tavşan kısık gözlerle bakarken konuştu ama sesi bir siteme değil, bir iç şüpheye dönüştü:

“Peki ya sen... beni sevmekle kendine bir yük mü yüklüyorsun? Acaba ben, susarak senden gelen sevgiyi taşıyamayan biri gibi mi görünüyorum sana?”

E1’in gözleri yumuşadı, sesi neredeyse bir fısıltıya dönüştü. Gözlerini bir an yere indirip tekrar kaldırdı.

“Ey sevilmeyi kendine yakıştıramayan...” dedi E1, yavaş ve kararlı. “Sevgimi üzerine almaktan çekinen... Bil ki karşılıksız sevmem bana yük değil, sevgimdir onu taşıyan.”

Tavşan’ın gözlerinde tuhaf bir ışık belirdi. Kısa bir tebessümle bakışlarını kaçırdı. Elini göğsüne götürmek ister gibi yaptı ama yarıda durdu.

“İsterdim ki sevdiğin bir şeyim olsun,” dedi usulca. “Sahiden ben, bana duyduğun sevgiyi kendimden bile kıskanıyorum!”

Tavşan, bir adım geri çekildiğinde içindeki o kırılgan merakı artık tutamadı. Başını eğmeden, dizlerine bakarak sordu:

“Konuşmayan benken, susmayı seçen de benken... sevgimi sana bildiren kimdi, gerçekten?”

Sorusu bir itiraf değildi sadece; aynı zamanda içinde cevap arayan bir kalbin yankısıydı. E1 birkaç adım atmadan, olduğu yerde bir boşluğa baktı. Sesini kaldırmadı ama sözleri sanki taşların arasına değil, doğrudan Tavşan’ın içine indi.

“Gerçek sevgi,” dedi E1, sesi rüzgârın taşıdığı bir sır gibiydi, “kalplerin zaten karşılıklı bildikleridir. Bilinmesi ve anlaşılması için sözlere ve bakışlara ihtiyaç duymaz. Zihinlere düşen görüntülerle ve kalp duygusuyla karşılıklı hissedilendir. Evet, kalbinin bildiğinden başka bir bilgim yok benim.”

Tavşan durdu, gözlerini kaçırmadan sordu: “Peki... benden bir şey istemiyor musun? Sevgi dediğin sadece vermek mi? Hiç sevilmek istemedin mi?”

E1 hafifçe başını eğdi, ellerini göğsü hizasında birleştirdi. Sesi hem bir sır gibiydi hem de apaçık bir gerçeği fısıldar gibiydi:

“Hayır... Karşılıksız ve beklentisiz sevenim ben. Sevgim bir şey yapmana muhtaç olsaydı, kalbim seni zaten sevgili yapmazdı.” dedi ve gururla seslendi: “Karşılıksız seven, bir şey beklemeyen olmalı değil mi? İşte ben böyle sevenim!”

Ama... eğer illa ki bir şey yapmak isteyensen, o hâlde şunu yap: “Bir gün beni sana sorarlarsa, sevgiliyi varlığı için sevmeyi size öğretendir dersin. Ve ikimizsiz tüketilmesin isteyerek, her alınan nefesle sevgiliyi sevmeyi size öğretendir dersin.”

Bir adım geri çekildi. Gözleri buğulandı. Yüzünü biraz yana çevirdi. Omuzlarına çöken gölge E1’den değildi, kendi içindendi.

“Kendisinin olsun isteyerek, sadece kendi için bir güzelliği sevenlere... şimdi sen karşılıksız sevmeyi mi öğreteceksin” diye sordu Tavşan. “Gerçekten mi?”

E1 başını eğmeden konuştu, sesi sakindi. Ellerini hafifçe birleştirdi, sonra serbest bıraktı.

“Ey çok sevilen duru güzellik! Seni sevmek için sende değerli olan bir şey mi arasın üzerinde gözlerim?” dedi E1. “Benim sevgim, sevgilinin kendisidir. Evet! Her alınan nefes, hatta verilen her soluk; sana sevgimden dolayı, seninle güzeldir.”

Tavşan gözlerini kısıp fısıldadı. Yüzünde korkuyla karışık bir endişe beliriyordu. Dudakları titredi ama sesi berraktı: “Ey aykırı yarım elma, korkutan yanıma gelmen değil... artık yanımdan gitmendir. Şüphe yok ki, aranmadan bulunan, kaybedilmesinden en çok korkulandır.”

E1 birkaç adım attı ama dokunmadı. Tavşan’ın gölgesine saygıyla yaklaşır gibi. Sessizce konuştu:

“İşte bu yüzden sevgili, sen O’sun. Hiçbir şeyiyle ve her şeyiyle sonsuza dek sevilen... Seni sevdiysem eğer, artık küçülüp yok olmak isteyen ben, ölümsüzlüğe büyüyen ise sana sevgim oldu. Artık bilinir olmanla gelen varlığın, kalbimde sonsuza dek kalacak sevgi dolu sevinçtir. İşte bu yüzden birbirine dolanık varlığımız, artık ikimizde de kaybedilmesi en çok korkulan olmuştur.”

Tavşan başını yere eğdi. Gözlerinden bir mutluluk sessizce düşerken, fısıldadı: “Meğer ki ben böylesine aykırı sevilen olmasaydım, bu kadar sevileceğime inanmazdım.”

E1 elini kalbine götürdü. Hafifçe eğildi ama yere değil, kalbe selam verircesine konuştu: “Ve sen... sevgili, sevildiğini çok iyi bilir. Eğer ki yarım elma olsun.”

Gözleriyle Tavşan’ın ellerine bakan E1, son kez dudaklarını kıpırdattı. Sesini rüzgâr taşıdı:

“Ey sevgimin sahibi görkemli güzel! Senden bir şey istemesin diye getirip avucuna bıraktığım kalbim; kimselere ortak koşmadığım, hissettiğin sana sevgim olsun!”

Ve sonra, içinden geçenleri duyacak kadar yaklaşmadan, sadece rüzgârın duyabileceği bir fısıltıyla ekledi:

“Sonunda, kalbinin mahzeninde esir düşmek ve sevginle zincire vurulmak suretiyle, akıbetim de seninle yok olmak olsun!”


12 Mayıs 2025

Kazan, Ankara


Yorumlar


bottom of page