
Yarım Elma (Yeni Bölüm #4)
- Ergün Gültekin

- 17 Haz
- 3 dakikada okunur
Hani bir seferinde bana: “Seni, sana meyilli tüm diğer güzelliklerinden alıkoyan ve kalbini bana yönelten de nedir?” demiştin.
Ben de gözlerine güzelce bakmış, sonra yavaşça şöyle demiştim: “Şüphesiz kalbim, kendine yakın yapan benzerliğini tek güzellik bilendir.”
Ve o an, içimde bir suskunluk yankılanmıştı. Dilime değil, kalbime düşen bir sessizlikti bu. Ve işte, o suskunluğun kıyısına bir fısıltı yerleştirerek mırıldanmıştım:
Seni sevdiysem eğer,
Sadece sevmeye açık bir ben oldum,
Ve susuz gönüllerin aradığı özlem,
Sana akan biricik sevgi oldu.
Seni sevdiysem eğer,
Karşılık beklemeyen bir soluk oldum,
Ve adı anılmadan geçen o yücelik,
Nice kalbe örnek bir öğreti oldu.
Seni sevdiysem eğer,
Bir güzelliğe değil, benzerliğe yöneldim,
Ve kelimesiz anlatılan bir seviyle,
Herkese sevmeyi fısıldayan oldu.
Seni sevdiysem eğer,
Sahip olmadan yanında olmak istedim,
Ve içimde kor gibi büyüyen o sadelik,
Her gönülde aydınlık bir hakikat oldu.
Ve sen, başını hafifçe eğip, göz ucuyla gülümseyerek şöyle sormuştun:
“Demek ki bulduğun ben değil, sende yankı bulan kendi benzerliğin? Öyleyse sevgi, kendi aynandaki yankıyı sevmekse, sen onu kendine borçlusun.”
Gözlerinde bir hakikatin izini sürer gibi durmuş, sessizce bakmıştın da ben, sanki içimde çoktan bildiğim bir cevabı dile getirir gibi, bilgece bir edayla seslenmiştim sana:
“Ey varlığı yaşam sevincim olan! Ne diyorsun sen öyle? Benim sevmelerim bir tohum gibi toprağa dokunur da çiçek istemez. Hayır! Gerçek sevgi bir karşılık değil, bir yansımadır. Bilmez misin?
Ve sonra, bir anlığına yutkunmuş; -içimde kabaran duyguların boğazıma dizildiği o anda- nefes nefese ve kalbimin titrek sesiyle şöyle demiştim:
“Ey aykırı güzel! Seven sadece sever, beklentisiz. Ama karşıdaki yarım elmasıysa, aynı şekilde sevileceğini de bilir. Çünkü gerçek sevgi, karşılık beklemez; ama yankı bulacağını hisseder. Hayır, bu kutsal sevgi bir gösteri değildir. Bir çığlık gibi değil, bir su gibi akar durur, karşılıklı.”
Ve gözlerimi gözlerine indirip, içten bir tebessümle demiştim:
‘Ey sevgimin yankısı… Ben, kanat çırpmadan kelebeğini bekleyen sabırlı bir baharım. Başıma gelen ise, çiçek açan tomurcukların eşsiz sevincidir.’”
Sen tam bir şeyler söyleyecektin ki, bir elimle sus işareti yapmış ve heyecanla devam etmiştim. Çünkü bazı şeyler yalnızca sessizlikle duyulabilir, yalnızca sükûtla anlaşılabilirdi:
“Evet! Seni ansızın kuşatıp sarmalayan kusursuz sevgimdir. Sevgim ise benzerliğimdir!
...
Hani bir vakit, hemcinslerime gidip her yolu deneyerek şöyle demiştim:
“Ey, suskun yürekler! Sevmek, sevgi duymak değildir. Sevilenin sevgisini istemeden sevmektir, işte yanıldığınız yer tam da budur!”.
Ama onlar, gözlerini kaçırarak ve küçümseyerek cevap verdiler:
“Sevilmeyi beklemeden sevmek de neymiş! Hayır, kalbimiz böyle bir sevgiyi isteseydi, bugüne dek mutlaka birini karşılıksız severdi. Bu durumda biz, söylenenin gerçek olduğunu kabul etmiyoruz.”
Ve ben, içimde derin bir sükûtla, ama kalbimin sadakatiyle şöyle karşılık verdim:
“Elbette ben, sizin gibi sevgiliyi önce kendim için sevmeyi isterdim. Ama bana kalbim, sevileni her şeyden üstün tutmayı ve onun varlığını kendimden bile önde görmeyi öğretti.”
Evet, işte bana duyulan öfke de tam buradan doğmuştu. Çünkü onlar, karşılıksız olana tahammül edememişlerdi. Ama ben, yine de sevgimi anlatmaktan vazgeçmedim, çünkü sevgim, öğreten bir sabırdı. Ve onların inkârına rağmen, tüm inandığını anlatmak isteyendi.
Buruk bir mutsuzlukla, yalnızlığımı kendime siper edip usulca şöyle mırıldandım:
“Anlat mutsuz panda, anlat… Bilirim, iyiliği eken herkes meyvesini göremez. Ama bir gün olur da birileri, çorak toprakta yürürken yeşilin izine rastlarsa; bilsinler ki o iz, bir zamanlar susarak seven birinin adımıdır.”
...
Bir seferinde bana: “Sözlerin bize uzak bir dilden yankılanıyor; sen kalbinle bildiğini yap, biz de bildiğimizce sevmeye devam ederiz!” demişlerdi de ben önce başımı iki yana sallamış ve sonrasında onlara şunları söylemiştim:
“Ben, hiçbir şeyi onun varlığının önüne koymadan, yalnızca O diye sevdim. Evet her zerresiyle O olduğu için sevdim.”
Sen bunu duyunca, bir elini kalbinin üstüne koymuş, gözlerinde güneşi andıran bir parıltıyla şöyle demiştin:
“Ey, ağırlık vermeden zihnimde usulca oturan! Eğer böyle konuşmasaydın, neredeyse kendimin sevilecek bir şeyi olmadığını düşünecektim; aykırı bir mutsuzlukla... Ama şimdi onlara diyebiliyorum ki: Benim bir şeyimi sevmemesini bile seviyorum!”
Ve sonra ben bir kez daha sana doğru dönmüş ve ellerimi iki yana açarak demiştim ki:
“Aksine sevgili, ben onların yapmacık sevgilerini de, arzu dolu sevgisizliklerini de Senden uzak tutmak için gelenim.
Ben seni bir mülkiyet gibi değil, bir sadakat gibi sevenim. Evet! Hepsinin sende bulduğu aykırılığı, ben duru benzerliğim diye sevenim!”
Sen bunları duymuştun ki bir endişe yüzünü bürümüştü. Parmakların birbirine dolanmış, gözlerin ufka kaçmıştı. Ardından kısık bir sesle, içindeki kırılganlığı saklamaya çalışarak şöyle demiştin:
“Ya ben… bu sevgiyi çok sevmişsem ama kaybolup yok olmasından korkuyorsam?”
Ben de sevgiyle bakıp şöyle demiştim:
“Ey görkemli güzel! Sevgi, kalmakla değil, gidişi bile kutsayabilen bir kalbin halidir. Hayır! Ben gitmek için sevmedim. Ama eğer bir gün yalnızlık istersen... O yalnızlığa da sevgimi meşale yapar, ışığın olurum.”
Ve o zaman anlamıştın. Sevilene özlemle yaşanan yalnızlık, bir dua gibiydi. Sessizce yükselir, sevgiliye dokunur, hiç gitmeden yüreklerde kalırdı.
Çünkü kalmak, bende bir zorunluluk değil, sevgilinin varlığına dayanmaksızın sürdürülen bir sadakatti. Ve ben… işte o adı anılmayan sadakatin ta kendisiydim.
Evet! Sözlerim büyük değil, sevgim büyüktü. Ve tüm büyük sevgiler, küçük sözlere sığmazdı. Evet! Kalbimle gülümsedim; kelimelerimle değil, sevgimle ses verdim:
Ben, gitmenin gururunda değil,
Kalan yüreğin sabrında yanmayı
Göze alanım.
Ve en büyük yiğitliği de,
Karşılıksız sevmekte bulanım!
17 Haziran 2025
Çukurambar, Ankara




Yorumlar