
Çünkü Kendine Sadık Olan, Dünyayı Değiştirmeye Mecbur Değildir!
- Ergün Gültekin

- 26 Eki
- 3 dakikada okunur
Yürürüm, yürürüm — ama çoğu kez ayağıma çarpan taşlar değil, yıldızlar bana fısıldar.
Derler ki: “Artık durma, konuş — çünkü insanlar bekler seni!”
…
Ben hep ateş gözlerle girerim diyarlara.
Kalabalık bakar bana — ama görmez.
Duyar — ama anlamaz.
Ve ben derim kendime:
Ne bilsin kalabalık, yalnızlığın da kalabalık olabileceğini!
Ah, ne yücedir körlüğünüz, ey insanlar!
Çünkü artık aykırı olanı görmemeye razısınız!
Ah, gerçekten tuhafsınız — bakan ama görmeyen, duyan ama anlamayan!
Ama ben sorarım size:
Hiç kirli kulakla hakikat işitilir mi?
Hayır!
…
Siz sorarsınız bana:
“Ey yabancı ruh! Nedir sende bu başı dik suskunluk, nedir bu sükûnetin içindeki isyan?”
Ben gülerim — ha ha! — ve derim ki:
Hayır, ey uykuda kalmış ruhlar!
Ben söz değilim — ben içinizde yankılanan sesim!
Ve sözlerim, duyanlara değil; yalnızca uyanmış kalplere dokunur.
…
Unuttuğunuz hakikati, hiç bilmediğiniz bir dille fısıldamaya geldim.
Çünkü ben, uyanışın ateşiyim!
Evet, ben değiştiririm — ama acıtırken güzelleştiririm.
Ben yakarım — ama küllerden diriltirim.
Ah! Hiç ölüm olmadan doğum olur mu?
…
Dinleyin beni, ey insanlar!
Benim kılıcım kelimedir;
ve ben her harfiyle bir zindanı delerim.
Çünkü bilirim: zihin zincirleri, demirden daha kalındır!
Evet, ben o zincirleri kelimeyle kırarım;
bilmece dilimle mühürlerim.
Ha! Beni anlamak acı ister!
Ama en ilgisizler bile dinlemek için kulak kesilir.
…
Ey kalabalıklar!
Ne bilirsiniz siz yalnızlığın ilmini?
Kalabalığın ortasında anlaşılmaz olmak — işte bu, soyluların çilesidir!
Ah, yalnızlık — ruhun en keskin aynası!
Ben bakarım o aynaya; kendimi değil, içlerindeki mutsuz aykırıları görürüm.
Ve irkilir gözlerim, çünkü yüzlerinde eski hâlimin gölgeleri vardır.
O anda dururum… ve evet, seslenirim!
Ey aykırılar, ey kardeşlerim!
Hiç yananla üşüyen bir olur mu?
…
Ben yanarım — ve ateşimde yanan aykırı benzerlerimi, evet sizi ararım!
Tıpkı geceyi delen yıldızlar gibi, karanlığa ışık bırakan benzerlerimi severim.
…
Ey yıldızsız gecede yolunu kaybeden ruhlar!
Güneşiniz kimseyi uyandırmıyorsa, henüz orada sabah doğmamıştır!
Gölgesiz ışık olur mu? Hayır!
Ama nasıl olur da benim ışığım, karanlığın derinliğinden doğar!
Çünkü her yaram bir pınardır, her acım bir doğum!
…
Ah kardeşlerim, beni mi tanımak istersiniz?
Evet — yaralarımın sayısı zaferlerim kadar çoktur;
her biri bir doğum izi, her biri bir diriliştir!
Ah! Acı rahmimdir; bilgelik, doğan çocuğumdur.
Ve ben o çocuğu büyütmek için bilginin ateşinde eririm,
tıpkı demir gibi alevde şekil alan bir kılıç gibi!
…
Ey çok sevilenler!
Bana beni sorarsınız; ben derim:
Görünmeyeni görünür kılarım,
kalabalık içinde nefes duyar, sessizlikten söz oyarım.
Ben, karanlığın içinden doğan şafak!
Ben, acının içinden süzülen gülümseme!
Ben, kelimenin kılıcıyım ve yankının yankısıyım!
Ben, aykırıların en aykırısı — yaralarından taht yapan, sessizliğini boran eyleyen,
ve insanlara hatırlamayı öğretenim!
…
Ama bütün bunların ortasında tek bir gerçeğe sadığım: kendime!
Çünkü kendine sadık olan, dünyayı değiştirmeye mecbur değildir.
Dünya bir gün alışır ona; anlaşılmazlık — erken doğanların yazgısıdır.
Evet, ben erken doğarım;
ama kimseye eksik değil — her şeye fazla olurum!
Onlar gecikir, ben erken yanarım!
…
Ey çok sevilenler!
Ben susmam artık; çağırırım sizi — yürekli bir mücadeleye!
Sözlerim artık dua değil, davuldur;
içimde savaşın ritmi çalar, uyanışın çağrısı yankılanır.
Ha! Ne sanırsınız siz — savaş kanla mı olur?
Hayır! Başarısızlıklar yara değil, sevgilidir bana;
çünkü her düşüş bir öğretidir;
ve her öğretinin bedeli, kutsal gökle konuşan yalnızlıktır.
…
Ah, ne tatlıdır hata yapan insan olmanın sızısı!
Ve evet, bende de düşerim; ama vazgeçmek yok ha!
Çünkü her sabah, kendimi yeniden doğururum.
Ey sevilenler!
Kendini yenmeyen, dünyayı yenmeye yeltenmesin!
…
Ey aykırılar!
Korkmayın kendi gürültünüzden;
çığlığınız — henüz duymamış kulakların uyarısıdır!
…
Evet, ben huzur değil, uyanış getiririm!
Çünkü huzur, yorgunların ölümüdür.
Ben acımasız değilim — sadece adilim!
Ve adalet, sevginin keskin yüzüdür.
Ha ha! Ne komiktir halleri!
“Elimizden geleni yaptık,” derler — ama isteksizlikleri kendi tembelliklerinden doğar!
Ben emeği bile sorgularım, “Daha ne yapabilirim?” diye düşünmeyeni.
…
Ey aykırılar!
Ben sevdiğini iyileştirmek için yakarım!
Öfkem insana değil, değer bilmezliğe yönelir!
Güneş ellerle dokunur, şefkatim de uyuşturmaz — uyandırır!
Evet!
İyiyi büyütmüyorsa yeryüzündeki her eylemsizlik suçtur;
susmak da ihanettir.
…
Ben artık anlatmıyorum, ben yargılıyorum sizleri!
Çünkü zaman geldi: her ruh, yaptığından değil — yapmadığından da yargılanacaktır.
Ey aykırılar!
Hiçbir şey yapmayan, kötülüğe dua edenle aynıysa,
O halde kalkın! İyiyi büyütün!
Varlığınız fırtına olsun!
…
Ah, evet!
Ve şimdi bilin: kendime sordum, kendimi sevdim ve kendimle doğurdum!
Çünkü ben düşünerek sorgularım.
Ey aykırılar!
Kim beni duyarsa, kendi yankısını kendisinde bulsun.
Ben sizle konuşan sesim; ve siz — bende uyanan bilinç olun!
…
Ey benzerlerim, az ve seçilmiş olanlar!
Gelin, çünkü zaman daralıyor!
Köklerinizi hatırlayın ve içinizdeki arayışı yeniden uyandırın!
Bakın! Savaş davullarım çalıyor;
Ama bu savaş kan için değil — bilgiye olan açlık ve sahiden bilinç içindir!
O halde ey aykırılar!
Eğer duydunuz bu yankıyı — artık siz de benimlesiniz; çünkü siz bensiniz, ben sizim!
25 Ekim 2025
Çukurambar, Ankara




Yorumlar